Ana içeriğe atla

İSTANBUL'DA KIYAM-ET

Rusya Savaş gemilerini boğazdan geçirerek Suriye'ye askeri teçhizat gönderiyor. Türkiye "Boğazlardan geçişler" icin NATO'ya Montrö anlaşmasının 21. Maddesi ve NATO'nun 5. Maddesi gereği müdahale ettirebilir diyor bir yetkili. (Akit Gazetesi Haber) .

Bizler hadiseleri izlerken onu kendi hakikati içinde değerlendirme şuuru olmadan bir şeyin muhasebesinin doğru yapılıp yapılmadığını, sonucun "gerçeğe" ne kadar  yakın durduğunu  kestiremeyiz.

Hadiselerden "Gaibi" okumaya çalışırken "sırra" ilişik mevzuları Resulullah a.s.v'dan nakledilen "hadisler" etrafında anlamaya çalışıyoruz.

Nihayet tecrübe ile sabit ki tarih tekerrürden ibarettir.


Nafi bin Utbe (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
‘Ey Cabir! Biz, Rumlara karşı zafer kazanılana kadar Deccal’in çıkacağını zannetmiyoruz!’
Müslim 2900/38
Abdullah bin Amr (Radiyallahu Anh) şöyle anlatıyor:
“Biz, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in etrafında hadislerini yazıyorduk. Bir ara Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e:
−Hangi şehir önce fethedilir? Konstantiniye mi, Roma mı? diye soruldu.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Hırakl’in şehri önce fethedilir’ buyurarak cevap verdi.”
Hâkim 4/508, 8550

“Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Bir tarafı denizde bir tarafı karada olan bir şehir (İstanbul) duydunuz mu?’ diye sordu.
Sahabeler:
−Evet, ya Rasulallah! dediler.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘İsmail oğullarından yetmiş bin kişi o beldede savaşmadıkça kıyamet kopmaz! Oraya geldikleri vakit kılıçla savaşmazlar, ok atmazlar. ‘La İlahe İllallah Allah-u Ekber’ derler, şehrin deniz tarafı düşer. Sonra yine ‘La İlahe İllallah Allah-u Ekber’ derler şehrin diğer tarafı düşer. Sonra üçüncü defa ‘La İlahe İllallah Allah-u Ekber’ derler onlar için bir gedik açılır, onlar da şehre girer ve ganimet elde ederler. Onlar ganimetleri taksim ederken birisi gelir de:
–‘Deccal çıkmıştır’ diye sayha eder. Onlar da her şeyi bırakıp geri dönerler’ buyurdu.”
Müslim 2920/78

Avf bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Beni Esfer ile sizin aranızda barış antlaşması olacaktır! Sonra onlar antlaşmayı bozacaklar! Her bayrağın altında on iki bin kişilik kuvvet olduğu halde seksen sancak altında size savaşmak için gelecekler!’ buyurdu.”
İbni Mace 4095

Yuseyr bin Cabir şöyle naklediyor:
“Kûfe’de kırmızı bir rüzgâr esmişti. Derken ‘Ey Abdullah ibni Mesud! Kıyamet saati geldi’ demekten başka bir konuşma ve hali olmayan bir adam çıkageldi. Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh) dayanmakta iken doğruldu, oturdu ve:
−Miras taksim olunmaz hale gelmedikçe ve ganimetle sevinilmedikçe kıyamet kopmaz! dedi.
Sonra Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh):
−Şu taraftan diyerek Şam tarafını gösterdi.
Sonra Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anhu) şöyle devam etti:
−Müslümanlar aleyhine bir düşman toplanır, dedi.
Ben:
−Yani Rumlar mı? diye sordum.
Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh):
−Evet, dedi.
Sonra Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh) devamla:
−İşte bu savaş sırasında şiddetli bir saldırı olur. Müslümanlar ölüme şartlanmış, ancak galibiyetle dönen öncü birliklerini ileri sürerler. Bunlar gece girip de savaşamayacakları ana kadar düşmanla savaşırlar. Neticede Müslümanlar da düşman da döner. İki ordudan hiçbiri galip değildir. Öncü birlikler yok olup gitmişlerdir. Sonra Müslümanlar yine en öne ölüme şartlanmış ancak galibiyetle dönen öncü birliklerini çıkarırlar. Aralarına, gece girip de çarpışmaya mani olana kadar bunlar da savaşırlar. Gece basınca İslam ordusu da düşman ordusu da geri çekilirler.
Her iki tarafın da öncü birlikleri yok olup gittikleri halde iki ordudan hiçbiri galip değildir. Sonra Müslümanlar yine ölüm kalım harbi yapacak ancak galibiyetle dönecek öncü birliğini çıkarır. Ordular akşama kadar harp ederler. Akşam olunca İslam ordusu ile düşman ordusu geri çekilirler. Öncü birlikleri yok olup gittiği halde iki taraftan hiçbiri galip değildir. Artık dördüncü gün olunca İslam ordusundan kalanları hücum ederler. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ hezimeti düşman üzerine yazar.
Öyle muazzam bir savaş olur ki benzeri görülmemiştir. Bir kuş onların yanından uçsa, bir türlü onları geride bırakamaz. Nihayet ölü olarak yere düşer. Bir baba, yüz fert olan oğullarını harbe gönderir, nihayet onlardan sadece bir kişinin sağ kaldığını görür. Artık hangi ganimete sevinilsin, hangi miras taksim edilsin?
Onlar bu durumdayken daha büyük bir kötülük çıktığını duyarlar. Birisi onlara gelip; Deccal’in onların zürriyetleri içinde çıktığını, onlara halef olduğunu ilan eder. Bunun üzerine İslam orduları, ellerindeki ganimetleri bırakırlar ve vatanlarına dönerler. On kişilik süvari grubunu öncü olarak gönderirler.

Arapça "Kıyam" kökünden türeyen "Kıyamet" "sırra" ilişik olarak savaşmak anlamında veya hadiselerin büyüklüğüne atiflanmiş olarak "ölüm"lerin artacağına işaret olabilir.
Yine "Deccalin" zurriyetlerinden çıkması "aynı milletten" gelme ve "halef" ilede liderlik edişi kasd edilmiş. Doğrusunu "Allah" bilir. Burada "Deccal" den kasıd "İslamların" içinden çıkacak olandır.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
‘Ben o süvarilerin isimlerini, babalarının isimlerini ve atlarının renklerini de bilmekteyim. Onlar, o zaman yeryüzündeki süvarilerin en hayırlılarıdır yahut en hayırlılarındandır.’
Müslim 2899
-Araplar bize ihanet ettiler, biz sayıca ve kuvvetce onlardan fazlayız, müsaade et de savaşalım diyecekler. Kralları:
-Siz ne kadar çok olursanız olun, Arapları yenemezsiniz! Diyecek. Sonra Romayı elinde tutan krala başvuracaklar. O, bunların teklifini kabul edip, seksen sancakla -her sancağın altında on iki bin kişi bulunacak- DENIZ YOLUYLA bir ordu gönderecek ve şu tenbihi yapacak:
Şam sahiline ulaştığınız zaman gemilerinizi yakın, kendiniz bizzat onlarla savaşın.
Onlar tam teçhizat Şam'a gelecekler ve Şam'ı deniz ve kara olarak tam manasıyla ellerine geçirecekler. Kudüs'ü tahrip edecekler.....
(Naim Bin Hammad)

Buradan da görüleceği üzere "Şam" dan kasıd İstanbul'dur. "Şam" yön belirtilirken kullanılan bir ifadedir.

Siz, yüzleri kılıflı kalkanlar gibi, gözleri küçük, burunları yassı olan bir (Türklerle) kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmaz."
[Buharî, Cihad 95, 96, Menâkıb 25; Müslim, Fiten 62, (2912); Ebu Davud, Melahim 9, (4303, 4304); Tirmizî, Fiten 40, (2216); Nesâî, Cihad 42, (6, 45).>

Hz. Ali r.a naklettikleri ise darbeler ayaklanmalar kiskirtmalarin hangi boyutta olacağını gözler önüne seriyor.

“Kuraklık, kıtlık ve kargaşa yılları vuku bulacak ve O yıllarda kralların ömrü artık son bulacaktır.”
“ Birkaç yıllık iktidar yok olacak ve birkaç aylık, hatta birkaç günlük iktidar yaygınlaşacak.”
“ O dönemde yıllar değişecek. Sabah ilk başladığı zaman bir devlet iktidarı ele alacak ve akşam üzeri katliam başlayacak ve ardından O devlet iktidardan düşecek.”
“ O zaman her şey kin, dolandırıcılık ve üçkağıtçılık üzerinedir.”
Bir başka rivayette de şöyle denilmekte:
“Kâfirler sizleri öldürmeyecek. Bilakis komşular komşuları öldürecek. Kardeş kardeşi öldürecek. Amca oğlu amca oğlunu öldürecek.
Sahabeden bazıları onlarının akılsız mı olduklarını  sorduklarında ise cevap, onların ekserisinin akılsız olduklarıydı.

Yüce Resulullah Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.s.) bir hadisi şerifinde şöyle buyurmakta:
“Sizleri Mehdi’yle müjdeliyorum. Halk içinde çok şiddetli anlaşmazlıklar baş gösterdiği ve şiddetli depremlerin vuku bulmaya başladığı zaman O kıyam edecek.”

Bazı alametler ise şu şekilde sıralanmış
“Ramazan ayında alâmetlerden biri gerçekleşecek. Bir grup Şevval ayında isyanda bulunacak. Zilkade ayında hercümerç vuku bulacak ve hacılar Zilhicce ayında talan edilecek, yağmalanacaklar. Muharrem ayında değerlere saygısızlık yapılacak, Sefer ayında göç olaylarına tanık olunulacak, Rebiül Evvel ve Rebiüs-sani aylarında kabilevi savaşlar vuku bulacak ve işte tüm ilginçlikler Cemadiül evvel ve Recep ayları arasındadır! O zaman üzerinde gölgeliği olan hızlı bir deve, yüz binlerce muhafız tarafından korunmakta olan muhteşem, görkemli bir saraydan da iyidir.”
“Mu’min kimsenin kaçarak kendini tehlikeden kurtarabileceği gölgeliği bulunan bir merkep yüz binlerce muhafıza sahip olan saraydan çok daha iyidir.”



Hz. Resulu ekrem (s.a.v.s.) bir hadisinde son zamanlarda vuku bulacak diğer bazı özel olaylar hakkında ise şöyle buyurmakta:

“Halkların sizin kaynaklarınızı götürmek amacıyla çevrenizde bir araya toplanmaları yakındır. Aynı kurban eti gibi sizin kaynaklarınızı aralarında bölüşecekler. O dönemde sizin sayınız fazla olacak ama su üzerindeki köpükteki toz toprak misali  hiçbir irade ve kudretiniz olmayacak ve Allah Teala sizin korkunuzu düşmanlarınızın yüreklerinden çıkaracak, sizleri tembellik ve iradesizliğe sevk edecek. Dünyaya ilgi gösterecek ve ölümden kaçacaksınız.”
   

Yine nakledilen bir hadisi şerifte

“Türkler ve Rumlar (Yahudiler) sizlere karşı seferber olup ordu sevkiyatında bulundukları zaman Türk ve Rum (Yahudi) birbiriyle amansız bir savaşa girecekler ve bu savaşlar birbirini takip edecek.”

Görüldüğü üzere kimileri Rum'dan kasid "Yahudi" demişlerdir. Kimileri ise özelikle geçmiş Arap kaynaklarına dayanarak "Rum" dan kasidin "Türkler" olduğunu geçmişte "Anadolu'ya" "Rumların diyarı" denildigini belirtmişlerdir.

Bütün bu teviller etrafında "sizler" "onlar" sizlere karşı" v.s. ifadelerle "kimler" kasd edilmiştir? Yani Resulullah a.s.v.s kime hitap ederken kimleri "karşıt" taraf olarak belirtmiş bunları kestirebilmek "sırra" ilişik bir husus olduğundan "Gaibi" hisseder gibi hareket etmekte fayda vardır.

Kimin kim olduğunu "yaşayarak" öğreneceğimiz bir döneme girerken, "Büyük Melhamenin" Amik Ovasında değilde, İstanbul'da gerçekleşeceği buna rağmen ısrar ile "Amik Ovası" ibaresini kullanmanın bir manasının kalmadığı da görülmelidir.




Neslihan Dağcı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Kim, Kim"dir -Horuzun Öttüğü Vakit - (2.Bölüm)

Günümüz Müslümanlarının en büyük problemi Hz.Mehdi asm var mı yok mu düşüncesi. Kur'anı Kerimi aklı ile anladıktan sonra ''Peygamber''e de luzum bırakmayan bir topluluk için elbette ''Melhameler'' yani meydana gelen hadiselerin bir önemi yoktur.  Tıpkı ''Meteryalist'' kafadakilerin bunlar ''Metafizik'' saçmalıklar diyip kestirip atması gibi. Peygamber''e luzum ve ihtiyaç bırakmayan yani ''Peygamber''siz İSLAM, daha doğrusu ''Diyalogçu'' zihniyetindeki adamlara aradan ''Peygamber''i çıkardığında İSLAM'da kalmaz dediğinde ''aval, aval'' suratına bakar. Bir kişinin ''Müslüman'' olması ancak ve ancak ''Peygamber''e BİAD ile mümkündür. Kur'anı Kerimde ''Allah ve Resulüne'' itaat emri bunlara uğramamıştır. Peygamberi aradan çıkardığında ''ŞERİAT''e kalmaz. ŞERİAT Peygamber a...

GÜNDEM MAK-ARASI

KIY-AMET  / GÜL-MEZ Sayın Okuyucular Bugünlerde her ne yazsam gündem öyle bir hızla değişiyor ki ne diyeceğimi ne konuşacağımı şaşırıyorum. Sanki bütün dünya birleşmişte beni yalancı çıkarmak için uğraş veriyor. Tam bir -BAŞ-MAKALE yazıp ünlü olayım diyorum, bi bakıyorum bir anda gündem değişiyor. Benim dediklerim çöpe gidiyor tabi. Şimdi nerden çıktı şu Mescid-i Aksa ? Ne güzel konuşuyor yazıyor çiziyor size de bal gibi okutuyordum. Ben ne talihsiz adamım hiç mi hayatımda bir gün bile yüzüm Gül-meyecek ! Anam adımı Tayip Gülmez koymakla bana kötülüğün en büyüğünü etmiş mi oldu şimdi? Gerçi anamın ne suçu var  Dünyada  artık öyle şeyler oluyor ki, kim olursa olsun YALAN söyleyen herkesi hiç abartısız ANLINDAN mıhlıyor. Ve söylediklerini boşa çıkarıyor. Ne kadar PUTU dikilmiş heykel varsa bir bir yıkılacak bir zaman diliminin içine düştük sanki. Bende kalem sallayan halkın aklına üfleyen bir sanatkar olarak galiba böyle bir PUTSAL duruşun yı...

AYASOFYA

'Beytu'l-Makdis'in imarı Yesrib'in harabıdır. Yesrib'in harabı melhamenin (savaşın) çıkmasıdır. Melhame İstanbul'un fethidir, İstanbul'un fethi Deccal'in çıkmasıdır!' buyurdular. Sonra elini (Resulullah), konuşmakta olduğu kimsenin (yani Hz. Muaz'ın) dizine vurdular ve: 'Bu söylediğim kesinlikle hakikattir. Tıpkı senin burada oturman hak olduğu gibi.' buyurdular." Hz. Muaz burada kendisini kasdetmektedir. (Yani Aleyhissalâtu vesselâm'ın konuştuğu ve dizine elini vurduğu kimse Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh)'dir.)" [Ebu Davud, Melahim 3, (4294). Beytu'l-Makdis, Mescidu'l-Aksa denen Kudüs şehrindeki mukaddes mesciddir. Bugün orada "Süleyman Mabedi inşası için kazılar yapılıyor, Mescidin altı oyuluyor. Orada yaşanacak bir çökme veya bu kazı çalışmaları yeniden imar anlamına gelebilir. Kudüs'ün başkent ilan edilmesi bu işlemin hızlandırılması anlamına geliyor olabilir. Yesrib, Medine-i Münevv...