Ana içeriğe atla

YAĞMURCU (23) Son Akşam Yemeği




‘’Vehim ve hayallerden münezzeh olan’’ ruhların müşehadesi, misali ‘’suretlerin’’ elbisesi içinde olur, herşeyin misal aleminde bir ‘’sureti’’ vardır ‘’ ‘’Elif – Resim Red Kökündendir-‘’  eserinde Şehit Kumandanımızın tespitlerinden alıntıladığımız bu cümle bir ‘’Yevmiye’’ bahsi olan ‘’Hafiye Şerlok Holmes’da geçen ‘’ip uçlarına’’ bahisle ‘’-İkimizi anlatıyor şiirlerim, bayılacaksın…’’ÖLMEDEN ÖNCE NEFSİNİ HESABA ÇEK!’’…Nefs muhasebesi ! Ben yaşadığımı, fikrimi, şiirimde de yazarım…Yaşamak lazım ! Şerlok Holmes’i yazan…Kimdi o? Büyük resim koleksiyonu vardı…’’  -‘’Hatırlayamadım…’’ –‘’Neyse…Polisiye roman. Ama onda basit anlatma değil...Küçük şeylerin arkasını kurcalıyor. Gerisi hep onun kopyası ! –‘’Teferruatçılık şuuru...’’ çerçevesinde ele aldığımız bir mevzu. Schopenhauer, ‘’Dünyadaki karmaşa, ihtiras ve kötlüklerden söz ederek, bu reel-gerçek dünyanın üstüne sızan ‘’hayat iradesi’’ ile, sanatı bir ‘’sezerek yapmak’’ olarak gören rahatlatıcı ‘’ritler alanı’’ kabul eder. (1) Picasso, ‘’Sanatçının kim olduğu, yaptığından daha önemlidir!’’ der.

‘’Bağlılları’’ olarak belki de en yakından ‘’müşahade’’ imkanı bulduğumuz ‘’suret-misal alemi’’  arasındaki ilişki ve ‘’Sanat ve Sanatçının’’ ne demek oluşuna dair ‘’Şahsında’’ vakıf olduğumuz hakikat etrafında, ‘’Şair, ne yaptığının yanısıra, nasıl yaptığını da eserinde gösterir!’’ diye mütalaada bulunuyorum. (2)

İş’ar-Yazı ile haber verme. İşaretleme. İşaret koyma…(3) Vefat etmeden önce ‘’dediği !’’ Öyle ise ‘’Şair’’ neler olduğunu nasıl resimlemiştir? Yazı ile ‘’tablolaştırılan’’ eserlere ‘’teferruatçı’’ şuurla yaklaştığımızda nelere ulaşabildiğimizi hep beraber göreceğiz.

Şehit Kumandanımız, ‘’Geçen zamanla birlikte, ‘’Tilki Günlüğü’nde mevcut rüya vesaire hususundaki yorumları ve cihazın fiziki tesiri eşliğinde, bende, TELEGRAM’ın, ‘’Tilki Günlüğü’’nün esas alındığı bir proje çerçevesinde gerçekleştirildiği hükmü gelişti.’’ (4) şeklinde bir not düşüyor tarihe. Not’un merkezinde yatan şey, her ne kadar ‘’Telegram’’ olsa da, onu merkeze alan şeyin ‘’Büyük Sanatkarın’’ eserinde görülen ‘’Sanat’’  olduğunu biliyoruz. 17 Ağustos’ta başlayıp 16 Ağustos’da biten ve 10 yıl süren kendi tabiri ile ‘’Ruhi Roman’’ -Tilki Günlüğü- , ‘’Kaptan Kusto Müslüman !’’ Üstad’ın (r.a) kendisini ‘’TAKDİM ‘’ yazısı ile başlıyor.

                                                                       ********

1970 yılında Mısır’da  bulunan uzun uğraşılardan sonra  2006 yılında çıkarılan ‘’Yahuda İncil’’i kayıtlarından yola çıkarak Batı Dünyasında yaşanan büyük tartışma nihayetinde,  Hz.İsa (asm)’ın gerçekte var olmadığına ve ‘’Vatikan’’ tarafından uydurulduğu söylemlerine kadar vardırılmış en sonunda ‘’Papalığa’’ dava açılmıştı. Bulunan ‘’nüsha’’ların etrafında büyük tartışma konularından biride Hz.İsa (asm)’ın havarilerinden Yahuda’nın Hz.İsa (asm)’ı ele veren kişi olup olmadığıydı.

Hz.İsa (asm), Hz.Davud (asm) soyundan gelen bir hahamdı. Yahudilerin çoğunun ‘’Musa Şeriatı’’ndan uzaklaşmalarına karşı çıktı. Kendisine putperes Romalılardan daha çok tek tanrılı bir dine inanan ‘’Yahudiler’’ karşı çıktı. Yahudiler ‘’kurtarıcı’’ bir peygamber bekliyorlardı. Ama lütufkar ve merhametli İsa, onların beklediği sert kurtarıcıya benzemiyordu. Mescidi Aksa’da ‘’Tefecilik’’ yapanları dağıtması, bardağı taşıran son damla oldu. Kendisini Filistin’deki Roma Valisi Pontius Platus’a şikayet ettiler. Olgun ve entelektüel bir kişi olan vali, Hazret-i İsa ile görüştü ve söylendiği gibi biri olmadığı gerekçesiyle şikayeti ciddiye almadı. Bunun üzerine bir plan düşünen Yahudiler, valiyi endişelendirmek için Hazret-i İsa’yı ‘’Yahudilerin Kralı’’ iddiasında olmakla suçlayıp mahkum ettiler. Bu ‘’siyasi bir suç’’ demekti. Yahudilerin mensuplarını muhakeme ettikleri mahkemeleri vardı; ama bunların cezalandırma salahiyeti yoktu. Vali, halkın reaksiyonundan ve böylece Roma nezdinde menfi pozisyona düşmekten korkup Hazret-i İsa’nın cezalandırılmasına izin verdi. Kifas’ın askerleri Hazret-i İsa’yı almaya geldiler. Hristiyan inancı Hazret-i İsa’nın 12 havarisi ile yemek yerken, içlerinden birinin kendisine hıyanet edeceğini haber verdiğini söyler. Bu ‘’Son Yemek’’ çok meşhurdur. Yemekten sonra havarilerden, ayni Hazret-i Mesih’in 12 kişilik yakın çevresinden ‘’Yahuda İşkaryot’’ 30 dirhem gümüş karşılığında Hazret-i İsa’yı Yahudilere teslim etti. Hazret-i İsa, Zeytin Dağı eteklerinde, annesinin evinin yanında zeytin ağaçları bugün bile duran ‘’Gethsemane Bahçeleri’nde tevkif edildi. Şehirde bugün bile mevcut olan bir mağarada mahpus tutuldu. Sonra Via Dolorosa (Elemler Yolu) denilen sokaklardan sırtında çarmıh ile geçirilerek ‘’Golgota Tepesi’’ne getirildi. Yahuda pişman olup aldığı parayı iade etti.  Mü’minlerden birkaç kadın Hazret-i İsa’ya benzer birinin çarmıhta öldüğünü uzaktan gördü ve havarilere haber verdi. Havariler üç gün sonra Hz.İsa (A.s.m) diri olarak gördüler ve sonra göklere yükseldi. Hadisenin Hristiyan versiyonu böyle…Peki sonra ne oldu? Muhtemelen bu sırada Yahudiler yanıldıklarını anlayıp mezarı açtılar. Buradakinin İsa olmadığını anlayınca cesedi yaktılar. Havariler kabre gelince, boş olduğunu gördüler. Şu halde ‘’Hazreti İsa çarmıhta öldü, sonra gömüldü, sonra dirilip göğe ağdı’’ zannettiler. Yahuda figürü ise, hadiseye sonradan sokuldu. Roma İmparatoru Constantinos’un annesi Aziz Helana’nın yaptırdığı ‘’Mukaddes Kabir Kilisesi’’ veya ‘’Kıyamet Kilisesi’’ hz.İsa (A.s.m) güya çarmıha gerildiği, gömüldüğü ve yükseldiği ‘’Kıyamet’’ günü tekrar ineceği yerde inşa edilmiştir. Sahabe-i Kiramdan Abdullah ibni Abbas der ki, Yahudi hakiminin adamı ‘’Filtiyabus’’, Hz.İsa’yı yakalamak üzere bulunduğu yere girince, melekler İsa (a.s.m) göğe kaldırdı. Arkadan gelenler Filtiyabus’u Hazret-i İsa’ya benzetip çarmıha gerdiler. Müfessir Kurtubi ise, ihbarcı Yahuda’nın havarilerden değil; oradaki adi Yahudilerden biri olduğunu ve Hazret-i İsa’ya benzetilerek çarmıha gerildiğini söyler. Tabiin alimlerinden tarihçi Dahhak’ın enteresan bir rivayeti vardır. Buna göre, Hazreti İsa (a.s.m), bulunduğu yerde Yahudilerce basıldığı sırada, Rabbinin göğe yükseltme iradesi kendisine bildirilince,’’ Bu gece kim kendisini benim için feda eder de cennette yanımda olur?’’ diye sordu. Havarilerin en cesuru olduğu anlaşılan Yahuda ‘’Ben’’ diye öne atıldı. Hazret-i İsa, kaftan, sarık ve asasını ona verdi. Yahuda’yı, İsa sanıp çarmıha gerdiler. Hz.İsa göğe yükseltildi. Prof. Dr. Ekrem Buğra’nın makalesinden derlediğimiz bu konunun ikinci bölümü ise şöyle devam etmekte. 2006 yılında ortaya çıkarılan ‘’Yahuda İncili’’nde hadise klasik Hristiyan teolojisinden farklı şekilde anlatılır. Buna göre Yahu’da’nın yardım istemeye gittiği bir dost, kendisini takip edip Hazret-i İsa (a.s.m) yerini öğrenmiş ve Yahudilere ihbar etmiştir. Buna mukabil Yahuda, hadiseye sebep olduğunu düşünerek kendisini feda etmiş; çarmıha  gerilerek idam olunmuştur.

Hazret-i İsa’ya hainlik eden kim? Başlıklı bu makaleden derleme yapmamızın sebebi aslında ‘Leonarda da Vinci’nin 1490 yılında yaptığı ‘’Son Akşam Yemeği’’ tablosu. Bu tabloyu önemli ve ilginç kılan resmin üst üste katlandığında ‘’Haini’’ ortaya çıkarması.  Yahuda ‘’Hain’’ midir? Resim ters döndürüldüğünde Hz.İsa a.s.m ‘ın koruması ‘’Yahuda’’ nın elinde bir bıçak görürsünüz.

Peki ‘’Yahuda İşkaryot’’ gerçekten de ‘’Hain’’ miydi?
Vatikan’ın kabul etmediği  gayr-i sahih apokrif saydığı ‘’Yahuda İncili’’ ve kabul ettiği  resmi İncil’e baktığımızda havari Petrus’un Hz.İsa( a.s.m)’ın halefi olmadığı olasılığı ile karşı karşıya kalırız. Araştırmaya göre ‘’Kudüs Cemaati’’nin başında Hz.İsa (a.s.m)ın üvey kardeşi ‘’Yakup’’ vardır. Yapılan faaliyetler hakkında tüm raporlar ona verilmekte ve ‘’Havariler’’ onun emri ile bir takım yerlere tebliğ için gitmektedirler. Paulus bile ‘’Yakup’’tan söz ederken ‘’Havarilerin Reisi’’ olarak söz etmektedir. Dolayısı ile kilisenin havarilerin reisi ve Mesih İsa’nın kardeşi Yakub’u atlayarak ‘’Petrus’’u, Hz. İsa’nın halefi ve kilisenin yani Hristiyanlığın kurucusu olarak göstermesi Hz.İsa (a.s.m) misyon ve öğretisine  ters düşmektedir. Esasında kilisenin Petrus’u, Hz.İsa’nın halefi ve havarilerin reisi olarak takdim etmesinin nedenini Petrus’un karakterinde ve Hz.İsa’nın öğretisini kuşa çeviren Pavlus’la ittifak etmesinde aramak gerekir. Öyle ki, resmi İncillerde anlatıldığı üzere Petrus Hz.İsa’yı horoz ötmeden önce üç kez inkar etmiştir. Yani Hz.İsa’yı tanımadığını söyleyerek (muhtemelen ihbar ederek.) korkaklık göstermiştir. Bu konu İncillerde şöyle geçer. ‘’Sonra İsa onlara ‘’Bu gece hepiniz bana bağlılığınız yüzünden çelişkiye düşeceksiniz’’ dedi. Petrus onu yanıtladı: ‘’Tümü de sana bağlılıkları yüzünden çelişkiye düşse bile, ben hiçbir zaman çelişkiye düşmeyeceğim.’’ İsa ona (Petrus’a) ‘’Doğrusu sana derim ki, dedi ‘’ bu gece horoz ötmeden üç kez  beni inkar edeceksin.’’ (Matta26,31-35) ve gerçekten de resmi İncillere göre Petrus üç kez Hz.İsa’yı inkar eder. Ancak resmi kilise ve İncil yazarlarının, Petrus’un Hz.İsa tarafından gözlemlenen bu karaktere sahip olmasına rağmen hain olarak Yahuda İşkaryot’u göstermeleri, Petrus’un Roma ile uzlaşmasının bir uzantısı ve senaryosu olarak görülebilir. Zira ‘’Petrus’’, başlangıçta sonradan İsevi olduğunu iddia eden Pavlus’a şiddetli bir muhalifken, onu  havarilerin arasında görmek istemediğini ve onun yüzüne haykırmasına rağmen, anlaşılmaz bir şekilde onunla uzlaşmıştır ve onun izlediği yolu izleyerek Roma’ya kadar gitmiştir. Yani Petrus Hz.İsa’nın kardeşi Yakup önderliğindeki havarilerden koparak, hedef kitlesine Pavlus gibi paganları almıştır. Sonuçta Petrus da Pavlus gibi Roma devlet dini ve putperestlerle uzlaşmak zorunda kaldığı için, imparatorun vesayetinde olan Roma Kilisesi onu Hz.İsa’nın gerçek halefi ilan ederek amacına ulaşmıştır. Evet, mevcut teslisçi kilise Petrus vasıtası ile kendisine meşruiyet kazandırdığına göre, onu, Petrus’u (Kifas) hain ilan etmesi düşünülemezdi; zira bu tabiri caizse bindikleri dalı kesmeleri ve kendi teolojilerinin ve din anlayışlarının yıkılması anlamına gelirdi ki, bu yazılan senaryoyu başarısız kılabilirdi. Bundan dolayı bir ‘’haine’’ ihtiyaç duyulmuştur ve o da İncillerde Hz.İsa (a.s.m)’ın en çok sevdiği anlaşılan ‘’Yahuda İşkaryot’’  olmuştur. Hz.İsa’nın ‘’Kayboluşundan’’ itibaren Petrus’u değil de Hz.İsa’nın üvey kardeşi Yakub’un havarilerin reisi kabul etmesi, Petrus’un sonradan taraf değiştirerek havari dahi kabul etmediği Pavlus’un safına geçerek tavır değiştirmesi, Hz.İsa sorguya çekilirken onu inkar etmesi, dini görüş ve yorumlarında tutarlılık gösterememesi Petrus hakkında bir takım olumsuz şüpheler uyandırmaktadır. Hz.İsa (a.s.m)’ın kardeşini ve havarilerin reisini terk ederek Pavlus’la aynı safa düşen havari Petrus’un büyük sorumluluğu vardır. Zira teslisçi kilise meşruiyetini halen ondan ve uzlaştığı Pavlus’tan almaktadır. (5)

O resmi çevirmek istiyorum ve çeviriyorum !

                                                                            ******

SON NEFES DENİZ GİBİ
Levha:23 Mayıs 1989

*Muammer Şerif, bir kaportacının önünde duran minibüste oturuyor…Arabanın önünde de, tekerlekli sandalyede  oturan felçli olduğunu sandığım bir adam…Aralarında hafif bir takışma olunca, babam arabayı sürüp onu itiyor…Ve adama sövüyor…Adamın köpeğine de vurmuş ki, hayvan kaldırımda boynundan kanlar akarak havlıyor ve hırlıyor…Bana da saldırabilir…Elimdeki demir testresiyle, her ihtimale karşı tedbirli duruyorum…Bu sırada, felçli sandığım adam ayağa kalkmış, geniş bir meydanda bana ateş ediyor; Şerif Muammer’in oğlu olduğum için…Kafamdan yaralanıyorum…Korunmaya çalışırken gözlerim kararıyor, ölmek üzereyim…Son nefesimi vermekle ilgli bir hal…O durumda gözlerim açık ve şuurum yerinde: Baş gözümle, deniz dibini andıran bir renkte devamlı değişen harikulade şekiller ve desenler…Köpek balıklarını görüyorum…Son nefes üzerindeyim !...(6)




NESLİHAN DAĞCI



(1)Ölüm Odası B-7 Salih Mirzabeyoğlu (Giriş, s:323)
(2)Tilki Günlüğü -Ufuk ile Hafiye- (C:5, S:196)
(3) Ölüm Odası B-7 Salih Mirzabeyoğlu (404. Bölüm 15-21 Şubat.2018 Baran Dergisi)
(4)Ölüm Odası B-7 Salih Mirzabeyoğlu (Giriş, s:320)
(5)Milli Gazete  (26 Mayıs 2006)
(6) Tilki Günlüğü – Ufuk ile Hafiye- (C:5, S:374)

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Kim, Kim"dir -Horuzun Öttüğü Vakit - (2.Bölüm)

Günümüz Müslümanlarının en büyük problemi Hz.Mehdi asm var mı yok mu düşüncesi. Kur'anı Kerimi aklı ile anladıktan sonra ''Peygamber''e de luzum bırakmayan bir topluluk için elbette ''Melhameler'' yani meydana gelen hadiselerin bir önemi yoktur.  Tıpkı ''Meteryalist'' kafadakilerin bunlar ''Metafizik'' saçmalıklar diyip kestirip atması gibi. Peygamber''e luzum ve ihtiyaç bırakmayan yani ''Peygamber''siz İSLAM, daha doğrusu ''Diyalogçu'' zihniyetindeki adamlara aradan ''Peygamber''i çıkardığında İSLAM'da kalmaz dediğinde ''aval, aval'' suratına bakar. Bir kişinin ''Müslüman'' olması ancak ve ancak ''Peygamber''e BİAD ile mümkündür. Kur'anı Kerimde ''Allah ve Resulüne'' itaat emri bunlara uğramamıştır. Peygamberi aradan çıkardığında ''ŞERİAT''e kalmaz. ŞERİAT Peygamber a...

GÜNDEM MAK-ARASI

KIY-AMET  / GÜL-MEZ Sayın Okuyucular Bugünlerde her ne yazsam gündem öyle bir hızla değişiyor ki ne diyeceğimi ne konuşacağımı şaşırıyorum. Sanki bütün dünya birleşmişte beni yalancı çıkarmak için uğraş veriyor. Tam bir -BAŞ-MAKALE yazıp ünlü olayım diyorum, bi bakıyorum bir anda gündem değişiyor. Benim dediklerim çöpe gidiyor tabi. Şimdi nerden çıktı şu Mescid-i Aksa ? Ne güzel konuşuyor yazıyor çiziyor size de bal gibi okutuyordum. Ben ne talihsiz adamım hiç mi hayatımda bir gün bile yüzüm Gül-meyecek ! Anam adımı Tayip Gülmez koymakla bana kötülüğün en büyüğünü etmiş mi oldu şimdi? Gerçi anamın ne suçu var  Dünyada  artık öyle şeyler oluyor ki, kim olursa olsun YALAN söyleyen herkesi hiç abartısız ANLINDAN mıhlıyor. Ve söylediklerini boşa çıkarıyor. Ne kadar PUTU dikilmiş heykel varsa bir bir yıkılacak bir zaman diliminin içine düştük sanki. Bende kalem sallayan halkın aklına üfleyen bir sanatkar olarak galiba böyle bir PUTSAL duruşun yı...

AYASOFYA

'Beytu'l-Makdis'in imarı Yesrib'in harabıdır. Yesrib'in harabı melhamenin (savaşın) çıkmasıdır. Melhame İstanbul'un fethidir, İstanbul'un fethi Deccal'in çıkmasıdır!' buyurdular. Sonra elini (Resulullah), konuşmakta olduğu kimsenin (yani Hz. Muaz'ın) dizine vurdular ve: 'Bu söylediğim kesinlikle hakikattir. Tıpkı senin burada oturman hak olduğu gibi.' buyurdular." Hz. Muaz burada kendisini kasdetmektedir. (Yani Aleyhissalâtu vesselâm'ın konuştuğu ve dizine elini vurduğu kimse Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh)'dir.)" [Ebu Davud, Melahim 3, (4294). Beytu'l-Makdis, Mescidu'l-Aksa denen Kudüs şehrindeki mukaddes mesciddir. Bugün orada "Süleyman Mabedi inşası için kazılar yapılıyor, Mescidin altı oyuluyor. Orada yaşanacak bir çökme veya bu kazı çalışmaları yeniden imar anlamına gelebilir. Kudüs'ün başkent ilan edilmesi bu işlemin hızlandırılması anlamına geliyor olabilir. Yesrib, Medine-i Münevv...