Ana içeriğe atla

YAĞMURCU (22)





( Ölüm Odası B-7 401)

Kökler’den, Dedi ki: Bir veli, 40 yıl bir katıra binse, yine o katır bir insan olmaz. Durum bu olduktan sonra bir kimsenin, “Ben şu kadar sene şeyhin tekkesini süpürdüm!” demesi boş bir sözdür; meğer ki o davasına isbatı uya! Böyle olunca mesele, üzerindeki nimeti anlatmak olur… 40 Senede de Erilmez, Ama Biz Erdik: 1312: Nebras-Süryanice, “Nur merkezi. Lamba. Kandil. Çıra”… Kâmran-Arzusuna nail olan. Bahtiyar, mesud: 1312: Mirzabeyoğlu)… HİCRİ 1 Muharrem 1440-Allah izin verirse, göreceğiz: MİLÂDİ 11 Eylül 2018.

Netice olarak, “Her türlü zorluğu sıçrama tahtası olarak görenlerle, ezilenler”, tıpkı toplum ve dünya genelindeki gibi… Ne mutlu diyeceklerim, Üstadım’dan: “Ana rahmi zahir şu bizim koğuş / Karanlığında nur, yeniden doğuş / Sesler duymaktayım:Davran ve boğuş / Sen bir devsin, yükü ağırdır devin / Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!”… Kâinat, dünya, saray, hapishane, ruh ve can, ten; bunlar ve bunların içiçe oluşları hâlinde hapishane; fert ve toplum, fert ve devlet, toplum ve devlet, sayısız vesaire… “Ölmeden önce nefsini hesaba çekmek” isteyenlerin, yaşadığı çağın mesulü olmak şuurunda olanların; mutlak durakları bunlar; yaşayacak ve yaşatacak olanların… Bu işin efelerine yakışır: “Yarın elbet bizim, elbet bizimdir / Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!”… Uzun söze ne hacet: Doğsun Büyük Doğu, benden doğarak!

Anadol“u”-Gergininden, yayılan, yayılacak olan): 332: İSRA’-Hızlandırmak, süratlendirmek… ŞEKİB-Sabır. Tahammül: 332: ISRAM-Derviş… KAPTAN KUSTO: 1332: MİRZABEYOĞLU

BRİTO-Dünya… BİRTO-Saray: 618: BİRTO-Kal’a. Şehir içindeki sığınılan kale… Boşnak dilinde, OTROV-Zehir: “Bütün gıdalar zehirlidir, onu faydalı kılan dozudur”: 618: KUŞORO-Süryanice, “Kut”; maddi manevi gıda, kader, kısmet, talih… Süryanice, KUŞORO-Muvaffak etmek; Allah’tan: 618: KUŞORO-Saadet.

Hafa-Gizlilik. Gizli olma. Saklılık… İhtimâller arasında mihrak noktasını yakalama çabası olan siyaset gibi, parçaların toplamından fazla birşey var; derinleştikçe elden kaymaya başlayan madde gibi… Mutlak iktidarı mümkün olmayan bir şey!): 1441: HİCRİ YIL-Bir hatırlatma yaptık, para mecazıyla… Allah’tan lütfedeceği Mucizeyi beklerken, duayı icrada arama şuuru bâki, hep hazır duralım yeni “Hazırol”lara… 

NATH-Süsen. Tosvuran, başı ile saldıran hayvan; varlığın, varlıkla anlaşılması. “Benden” başkalarıyla anlaşma, onların hürriyetleri ile yakınlık kurmalarıyla olur; ruhun ruhla anlaşması. (Hemze, Allah’ın “Mübdi’-Güzel Yaratan” ismi, İlk Kalem mertebesi, Kamer menzillerinden “Nath”ı işaret eder)… İT-Köpek. İz süren. “Tâbirci”: 401: İT-
Kıpçak dilinde, “İtmek, iteklemek, vurmak, kovmak”. (Muşt-Yumruk. Tokat: 740: Mütefekkir-Muhatabını, kendi inandığı ve onda bulunan özünü uygun kılıcı iradî toplanmaya sokmak, bu gerginliği ve kurguyu sağlamak isteyen; uygunlaştırma yahut düpedüz telef edici görünüşleri, bu yüzden… Darbeler fikir ve adamın çocuk hâlinde düşüşü, onun masumiyetini buluşuna dair bir tâbir… İnsan, her zaman Allah’a muhtaç oluşu hakikatini kendinde şuurlu olarak bulmaya ve bilmeye, O’na ve Resûlü’ne dair rabıtayı yaşatmaya memur; ve “hayatının hakikati ve menfaati, bu kulluk hâlinde…Allah Sevgilisi’nin, “Allah’ım beni bir ân bile yalnız bırakma, beni yeni doğmuş bir çocuğu korur gibi koru!” duası, bu meâlde!)… 

Kıpçak dilinde, ŞAK-Zaman: 401: ŞAK-Çakmak, vurmak… Kıpçakdilinde, ŞAK-Acıçekmek: 401: TA-Kıpçak dilinde, “İnat etme, direnme”… Kıpçak dilinde, KIRK-Vurmak: 400: HAFEŞ-İbranice, “Hürriyet”… 

KEŞŞAF-Gizli şeyleri bulup meydana çıkaran. Keşif sahibi: 401: ŞAK-Kıpçak dilinde, “Yıkanmak”; nefs tezkiyesi… Aynı ebcedle, İbranice ET: Zaman. Nakid.


Şatranc-ı Urefa’nın 12. Kabı, ADEM-Yokluk. Olmama. Bulunmama. “Vücudun zıddı”. (Alt başlığı “Necib Fazıl’dan AbdülhakîmArvasî’ye” olan ithaf eserim “Kökler”den, DEDİ Kİ: Mahlûkat’ın hakikatleri, bütün kötülüklerin kaynağı ademlerdir. Bu “adem-yokluk”da; Allah’ın isim ve sıfatlarının ilmî suretlerinin akisleri zâhir olmuştur. Yâni bu ademler, heyûlâ gibidirler. O akisler de heyûlâdahasıl olan suretler gibidirler; ademlerin teşhis ve temyizi, zâhir olan bu akislerdir. O akislerin kıyamı ise, “mütemeyyiz” olan bu akisler iledir. Bu, arazın cevherle-ruhla kıyamı gibi değildir. Belkiheyûla denen suretin kıyamı gibi olup, heyûlanın teşhisinin suretle olması gibidir!): 114: Hetellâ’-Uzun ve iri vücutlu erkek. (SeyyidAbdülhakîmArvasî Hazretleri: “Bir veli, mevzuunu bulamaz ki ben desin!”, buyuruyor; fakir, mahv-ı vücud olmuş kâmil. Bu tâbir, cesed değil, en baştaki rüyâm’da görünen “iri adam” sûreti hakkındadır. Harfler ve seslerle, o harf ve seste tecelli eden mânâ farkı!)


Olum odası b-7  (1)

Taht: Hükümdarın oturduğu büyük koltuk. Hükümdarlık makamı: 1400. Milâdî 1980= Hicrî 1400.
Macuşan: Gemi. Boyanmış elbise: 400.
Şems: Güneş: 400.
Nişân. (Kürtçe): Yüzdeki benek, ben: 401= 1400.
Mütesakkıb: Ortası delik olan: 43.

Pehlev: Şehir. Medine: 43.
Bolu: Şehir. (Zahir olma. Süryanice’de su.): 44= 1043.

Abdülhakîm Koltuğu: 184+648= 832.
Meryem Sûresi, 29. âyet meâli: (Harun Aleyhisselâm’ın kızkardeşi Meryem suçlanınca.): Bunun üzerine Meryem çocuğa işaret etti. Oradakiler, “biz beşikteki çocukla nasıl konuşuruz?” dediler: 1833= 2832.
Mehd(î) Muhammed Salih: 832.
Hafıkan: Şark ve garb: 832.
Muayenehâne: 832.
İnfaz: Sözünü geçirme. Aldığı emre göre birini öldürme. Öte tarafa geçirme: 832.
Tebkit: Tekdir etme. Delille susturma: 832.
Tektib: Yazdırma. Askeri bölüklere ayırma: 832.

İstan-sitan; mekân... Buna göre, İslâmbol, İslâm “bol-pol” olarak “İslâm şehri” iken, İstanbul’a dönüşünde “şehir mekânı” olmuş. Neticede, “polis-pol-bol-bul”, şehir mânâsının ek olduğuna ses uyumları hâlinde değişerek birleşirken, “bol” ve “bul” kelimelerinin Türkçe mânâlarıyla da anılır olmuş. Bu çerçevede, Bolu’nun da mânâsı anlaşılıyor.

İstanbul: 550.
Mehdî Salih İzzet Mirzabeyoğlu: 1549= 550. Semud: Salih Peygamber’in kavmi: 550. Kıyamet: 551= 1550.


“Allah, nurunu tamamlayacaktır, kâfirler istemeseler de!”; Allah’ın vaadi böyle. İmâm-ı Rabannî’den, Esseyid Abdülhakîm Arvasî’ye gelen çizginin mânâsının, Hazret-i İsâ’ya bitişikliğinde tecelli eden bir berzahta yol alıyoruz.

“Abdülhakîm Koltuğu”ndaki DELİK, bana BATIN ile ZAHİR arasındaki BERZAH’ı hatırlatıyor. OL emri ile OLUR arasındaki dolaysız ve vasıtasız AYNI... Birdenbire zuhur!
Kün: Ol emri: 70.

Ayn: Göz. (İNSAN, Allah katında bakan bir gözbebeği gibidir.) Pınar, nehir. (Mecazî olarak ruh için de kullanılır.) Zât. Kavmin şereflisi. Eşyanın hakikati. Tıpkısı. Muayene etmek. Bir harfin ismi ki, ebcedi: 70.

Böylece İSTANBUL’A DAHA EVVEL BİR HESAB SAHİBİ OLMAKSIZIN İLÂHÎ SEVKLE GELDİM ve yıllarca süren mihnet ve meşakkat devresini kapatmış oldum. 

Ölüm Odası B-7 (177)

KKM-Kaptan Kusto Müslüman: 240: KAFES… CAUSTEAU-Kusto isminin Fransızca yazılışı: 478= 1477: MATLA’ Beyt’in Birinci Mısraı… TAHNİT-Mumyalama. (Yevmiye: Mumyalamaya karşıyım!): 477: İZZET-“Yürüyen Büyük Doğu-Yaşayan Necib Fazıl”… TESAVİ-İki şeyin müsavi olması. (Hüma: O ikisi. Saadet. Devlet): 477: MÜTEDAVİL-Birbirinin yerine geçen. Nöbetleşe değişen. (B.D-İBDA)

LEVHA: 13 Temmuz 1985… Murakabe yapar bir vaziyette ve cezbolmuş gibi bir hâldeyim… Kırmızı bir renk… Üstadım’ın ZÜBEYR diye kükreyen sesi… Haşyetle uyandım!..
*
YEVMİYE: Mart 1983… Üstadım, Mehmed Akif’in şiirin tebliğ ve telkin kanatları arasındaki yerini soranlara verdiği cevab: “Mehmed Akif’te bir tebliğ tarafı vardır… Ama böyle yarım yamalak söyleşilerle İslâm’ın telkini gerçekleşemez. Ben size onun bir İslâmî endişe taşıdığını söyleyebilirim… Ama aranan edib o değildir; bunu ayrıca ilâve ediyorum… Eğer “bu şair kimdir?” diye sorarsanız; Lebid’dir, Hassan’dır, Zübeyr’dir cevabını verebilirim!”
*
ZÜBEYR-Yazılı küçük şey. Mektub. Kırgızca “Cazz-kat; mektub. Nefsin şahidi, nefsin aynı, ısıran koparan, yâni kelâm. Takdim yazım”: 219: ŞEHİD-Şahidin mübalağalısı. Din uğruna ölen Müslüman… MİRZABEYOĞLU: 322: ŞEHÎD.

MUCÎD-İcâd eden. Kemer. Tag. Hazır. Akl. Ölüm. (Ölüm akla yokluk olarak hitab eder!)… Bit, nokta, sıfır, zirve, yokluk, varlık özü; “yokluk sen de yoksun!”… ÜSTADIM’dan: “Sonsuzluk kervanı, peşinizde ben / Üç ayakla seken topal köpeğim!”… Müsadenizle, GUSTO Salih-Hâlis zevk; zevken idrak: 230= 1229: LENG Köpek-Topal köpek… 


Uykudan uyanmak. Şerefli olmak. Zâhir olmak, meşhur olmak)… AVVAM-(A’vam: Yıllar. Seneler. Sinler… Sagr: Sinler. Ön dişler. İçinde kale olan sahil şehri. Mağara… 

Ölüm Odası B-7 (67)

HUKUK EDEBİYATI: Alt başlığı NİZÂM VE İDARE RUHU olan eserimin ismi. (Aynı ebcedle İMARET-Emirlik. Beylik. Mirza idaresinde olan memleket: 642: EBU’L Turab-İlim beldesinin kapısı HAZRET-İ Ali’nin, “Toprağın babası” mânâsına gelen ve çok sevdiği lâkabı ki, Allah Allah Sevgilisi kendisine böyle buyurmuştur.): 642.
HALÎC: Körfez, koy. Büyük çanak. İp. Dere ağzı. Liman. Boğaz. Kanal. (İSTANBUL’un HALÎC Körfezi hatırlanmalı…): 643= 1642.
MECERRE(T): Samanyolu. (KEHKEŞAN-Samanyolu: 396: HAŞMET Koltuğu.): 643= 1642.



VİLÂDET: Doğmak, dünyaya gelmek, doğurmak: 441.
Kısakürek: 441.
Salih Mirzabeyoğlu: 1441.
Leteyya: Büyük emir: 441.
Ümmet: Cemaat, kavim, taife. Arkasına düşülecek cemaat veya tarikat. İslâm topluluğu: 441.
Tanzif: Temizlenmek. Temizlemek. (Münekka-Temizlenmiş. “Nefs tezkiyesi”: 200: Münekki-Temizleyici. “Allah ve Resûlü’nün emirleri”… Hepsinin ebcedi 200 olan… NAFİ’: “Dilediğine menfaat veren” mânâsında, Allah’ın 99 güzel isminden biri… ÂLEMEYN: Dünya ve ahiret… ENFÜSÎ: Düşünen kişiye göre. Bir kimseye has görüş ve düşünüş. Derunî. Nefse, kendini bilmeye âit… AKILE: Uyanık şuur. Tedbirli… ALAK: Zahmet, meşakkat gidermek. “Bir işe başlayıp o işe devam etmek”… SADUK: Çok sadık… NESİF: İki kişi arasındaki sır… AMELLES: Kuvvetli adam. Yavuz AT. Kurt. “Sırtlan. Nefs”… LU’LU: Kurt. Serab. Hayâl… SEMSEM: Tilki. “Gönül. Temizlik. Takva”… EBU SÜLEYMAN: Horoz. “Cin ve şeytanın çekindiği”… SÜMAK: Hâlis, sâfi.): 441

OSMANLI Tahtı: 1111.
ELİF: 111.
İns: İnsan: 111.
Hilâfet: 1111.
Salih İzzet Erdiş: 1112= 2111.

Mânâların kat kat bina olunduğu vesile sözler:
— “Ver onları kurtul… Sana birşey vereceği yok ama, rahat edersin! Hangi dersti?”
Sıraladım. ADLÎ TIB’dan yardımcı olabileceğini söyledi.
— “İlâçlamaya, kesip biçmeye karşıyım… Biz görmüyorsak da ölü duymuyor demek değil… Kaç sene oldu?”
— “15 sene efendim…”
— “Ohooo! Hava alıyor musun bu arada?”
— “Arasıra balık tutuyorum efendim…”
— “Ben de hava almak istiyorum; 15 ŞABAN’da çıkacağım. Biliyorsun BERAT KANDİLİ… Araba sağlam değil mi?”
— “Sağlam efendim…”
— “İyi… Beraber karşıya geçeriz. Artık görünme zamanın geldi… Kaçlıydın?”
— “50’li efendim…”
— “Tam çağın! Bizim Mehmed’ten 5 yaş küçüksün o zaman. İnşallah!”
Sanırım 7 yaş.
— “Allah verdi mi, çevreyle beraber oluyor. Allah Sevgilisi’nin devrini düşün: Hazret-i Ebubekir, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali… Bizim devrimizse BOMBOŞ! Düşün, gerileme devrimizde bile kimler var: Bir ABDÜLHAMÎD Han’ı düşün. Onun gibi kimse gelmedi tarihimizde. Bir OSMAN Paşa’yı düşün yanında… Bir tek suçu vardı ABDÜLHAMÎD’in, bilir misin neydi?”
Bilmemem mümkün mü?
— “MERHAMET…”
— “Tamam, merhamet; benim yüzümden tek damla Müslüman kanı aksın istemem, diyen HAKAN… Gittiler, KIZIL SULTAN ismini taktılar. Dönmeler… HUMEYNİ çok güzel bir söz söyledi: Gök gözlü kâfirler…”

Ölüm Odası B-7 Şehit Kumandan Salih Mirzabeyoğlu k.s  yüzyıla düştüğü  notlardan derlediklerimdir. 

Neslihan DAĞCI 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Kim, Kim"dir -Horuzun Öttüğü Vakit - (2.Bölüm)

Günümüz Müslümanlarının en büyük problemi Hz.Mehdi asm var mı yok mu düşüncesi. Kur'anı Kerimi aklı ile anladıktan sonra ''Peygamber''e de luzum bırakmayan bir topluluk için elbette ''Melhameler'' yani meydana gelen hadiselerin bir önemi yoktur.  Tıpkı ''Meteryalist'' kafadakilerin bunlar ''Metafizik'' saçmalıklar diyip kestirip atması gibi. Peygamber''e luzum ve ihtiyaç bırakmayan yani ''Peygamber''siz İSLAM, daha doğrusu ''Diyalogçu'' zihniyetindeki adamlara aradan ''Peygamber''i çıkardığında İSLAM'da kalmaz dediğinde ''aval, aval'' suratına bakar. Bir kişinin ''Müslüman'' olması ancak ve ancak ''Peygamber''e BİAD ile mümkündür. Kur'anı Kerimde ''Allah ve Resulüne'' itaat emri bunlara uğramamıştır. Peygamberi aradan çıkardığında ''ŞERİAT''e kalmaz. ŞERİAT Peygamber a...

GÜNDEM MAK-ARASI

KIY-AMET  / GÜL-MEZ Sayın Okuyucular Bugünlerde her ne yazsam gündem öyle bir hızla değişiyor ki ne diyeceğimi ne konuşacağımı şaşırıyorum. Sanki bütün dünya birleşmişte beni yalancı çıkarmak için uğraş veriyor. Tam bir -BAŞ-MAKALE yazıp ünlü olayım diyorum, bi bakıyorum bir anda gündem değişiyor. Benim dediklerim çöpe gidiyor tabi. Şimdi nerden çıktı şu Mescid-i Aksa ? Ne güzel konuşuyor yazıyor çiziyor size de bal gibi okutuyordum. Ben ne talihsiz adamım hiç mi hayatımda bir gün bile yüzüm Gül-meyecek ! Anam adımı Tayip Gülmez koymakla bana kötülüğün en büyüğünü etmiş mi oldu şimdi? Gerçi anamın ne suçu var  Dünyada  artık öyle şeyler oluyor ki, kim olursa olsun YALAN söyleyen herkesi hiç abartısız ANLINDAN mıhlıyor. Ve söylediklerini boşa çıkarıyor. Ne kadar PUTU dikilmiş heykel varsa bir bir yıkılacak bir zaman diliminin içine düştük sanki. Bende kalem sallayan halkın aklına üfleyen bir sanatkar olarak galiba böyle bir PUTSAL duruşun yı...

AYASOFYA

'Beytu'l-Makdis'in imarı Yesrib'in harabıdır. Yesrib'in harabı melhamenin (savaşın) çıkmasıdır. Melhame İstanbul'un fethidir, İstanbul'un fethi Deccal'in çıkmasıdır!' buyurdular. Sonra elini (Resulullah), konuşmakta olduğu kimsenin (yani Hz. Muaz'ın) dizine vurdular ve: 'Bu söylediğim kesinlikle hakikattir. Tıpkı senin burada oturman hak olduğu gibi.' buyurdular." Hz. Muaz burada kendisini kasdetmektedir. (Yani Aleyhissalâtu vesselâm'ın konuştuğu ve dizine elini vurduğu kimse Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh)'dir.)" [Ebu Davud, Melahim 3, (4294). Beytu'l-Makdis, Mescidu'l-Aksa denen Kudüs şehrindeki mukaddes mesciddir. Bugün orada "Süleyman Mabedi inşası için kazılar yapılıyor, Mescidin altı oyuluyor. Orada yaşanacak bir çökme veya bu kazı çalışmaları yeniden imar anlamına gelebilir. Kudüs'ün başkent ilan edilmesi bu işlemin hızlandırılması anlamına geliyor olabilir. Yesrib, Medine-i Münevv...