Ana içeriğe atla

YAĞMURCU (20)






Muhyiddini Arab-i Hazretleri "Son Çocuk" bahsinde ;


"Şîs (a.s.)ın “ayağı” üzere olup onun sırlarını taşıyıcıdır. Ve bu çocukların sonuncusundan sonra bu insan türünden, yâni ilkâî(hibesel) ilimlere elverişli bulunan insanların türünden bir çocuk doğmaz. Doğanlar insan sûretinde hayvan olur. Çünkü onların gayretleri zamânımızda pek çok örnekleri görüldüğü üzere, râhatlık kemâliyle istedikleri şeyleri yemek ve içmek ve keyifleri üzere uyumak ve gezmek ve beğendikleri dişileriyle serbestçe çiftleşmek ve hayât zevki dedikleri bu nefsâni menfaâtlerden en mükemmel şekilde faydalanabilmek için servet ve zenginliğe sâhip olmak kasdıyla, medeniyyette ilerleme ve hayât mücâdelesi adı altında mesâî harcamak esaslarından ibâret olur. " demiştir.



Yani Hz. Şit (a.s) ile gelen "hibesel" ilimler ve bunların bütün anahtarları "Son Çocukta" mevcut olacak bundan sonra bu ilimlere haiz ehliyetli birileri olmayacaktır. "Çocuktan" kasıd budur.



Hz. Şit (a.s) Hz Adem (a.s) 'in oğlu olup ondan sonra gelen 2. Peygamberdir. Kendisine 50 suhuf gönderilmiş bu suhuflarda, "hikmet ve riyaziye "matematik" ilimleri, kimya, simya ilmi ve çeşitli sanatlar, ayrıca daha bir çok şeyler bildirilmişti."


"Allah'ın hediyesi" manasına gelen Şit, bazi yerlerde "Şis" diye okunmuştur.


Şibh: Benzeme, benzeyiş. Bir şeyin benzeri. Benziyen şey. ( Şu görünür âlemin BERZAH Âlemi'ne muhtaç ve Kâinat'taki varlığın ona misâl hususiyette varlık sergisi olmasına nazaran, -heba da öyle ve insan kalbinde bir mertebe-, varlık sırrı NEBEVÎ hikmet olarak İSÂ Aleyhisselâm'da tecelli etmiştir. "Yüceliğe ve üstünlüğe mensub"...Bu hikmetin O'na nisbet edilmesi, Kur'an'da "belki Allah onu kendisine yükseltti" buyrulması...BELKİ'lik, izafi ve imkân ve ihtimallere açık CİSMANİ'nin bir vasfı; O'nun, öldürülmediği ve hâlâ hayatta olduğu, ALLAH Sevgilisi'nin Şeriatı'na tâbi olarak, İslâm Tasavvufu'nun NEBEVÎ olarak tamamlayıcısı olacağı...HAFA-Gizlilik mertebesinde, rengi SİYAH -Ululuk, günlerden Perşembe ile ilgili bulunduğu; İNSANÎ Hakikatin Perdeleri bahsinde, memuriyeti böyle..."Aslı İslâm olan kâinat'ta - dünyada", bunu temsil eden ruh, RUHULLAH vasfıyla O; babasız olmasındaki hikmet de, belki bu cismaniyetin sırrının sözkonusu vasıfla ilgisi dolasiyle...Allah bir şeyin olmasını dileyince, OL der ve o şey OLUR; Olur, Ol emrini işitip varlığa çıkan...)


Şibh-i amd: Katli meşru olmayan bir insanı âlât-ı cârihadan sayılmayan bir şey ile kasden öldürme. (“İmam-ı Azam’ın, hapsedilerek işkence edilmesi ve ağzına zehir akıtılarak şehid edilmesi hatırda”… Hamid-Alevi sönen ateş. Ölü, ölmüş. Ölü gibi hâlsiz olan...(Üstadım’dan: “Pencereye koştum: Kızıl kıyamet / Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı! / Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent / Ok çekti yukardan, üstüme avcı!”… )

Şibh-i zıll: Yarı gölge. (DEDİ Kİ: Her gölgede bir rahatlık vardır. Bu demek olur ki, her gölgede bir rahatlık olduğu gibi, her gizlilikte de bir sükûn vardır. Yâni tecelli güneşi daima zâtî şimşek nev’inden olsa, güneşin dışı nasıl yakıyorsa, O da kalbi yakar... Ve insanın ona gücü yetmez. Sonra; bütün âlem HAKK’IN GÖLGESİDİR ki, isim ve sıfatların mahiyeti surete bağlı olmamakla birlikte, yine onunla rahata ermişlerdir... Bundandır ki, insanların en kâmilleri âlemde kendilerine bir zuhur taleb ederler; ve kendilerine istidatlı salih bir kimse ararlar... Çünkü onlar, İLÂHÎ HİLÂFET ile muttasıftırlar. (Vahhabî.) Zira Allah gizli bir hazinedir ki, kendisinin kendine zuhuru ile yetinmeyip, AYNA’dan da zuhur istemiştir.)


Şibl: Arslan Yavrusu. (GÜNEŞ, “Aslan-Esed” Burcu yıldızıdır; unsuru ateş, vücutta tesir yeri kalb ve sırt, cinsiyeti erkek-müessir, Simya’da “sindirme” safhasıdır… Bu Burcun karşısında, AKREB Burcu var; yıldızı, “Mir-ruh” denen Merih. Simya’da “ayırma, yarma, hissetme, işitme” safhası...RACİFE-Şiddetle sarsan sarsıntı. Dünyayı yerinden oynatan vakıa. Taraftarlık, sahib çıkma… MÜSTEBŞİR-Müjdeleme. Müjde ile sevinme...ZE harfi-Allah’ın “Hayy” ismi, Hava mertebesi, Kamer menzillerinden “Hayy-Hayat”a işaret eder: 7: SABİ’-Yedi sayısı. “Sabi: Çocuk”… DEDİ Kİ: “İnsan, mânâlar âleminin çocuğu gibidir!”… EBEDD-Gövdeli, iri cüsseli kimse.)



***


Terakki: İlerleme. Yukarı çıkma, yükselme. Artma, çoğalma( MATE: Ölüm… MİTA: Yolların son bulduğu yerin sonu… SİDRET-ÜL Münteha: Miraç mucizesi sırasında Allah Sevgilisi’ne refakat eden Cebrail Aleyhisselâm’ın, Allah Sevgilisi’ne “Buradan öteye gidersem yanarım!” dediği ve yalnız Aşk’la geçilebileceğini söylediği, topyekün varlığın tükendiği son nokta; VARLIK Ağacı’nın hakikati… Allah Sevgilisi’nin Allah ile “Zâtî tecelli” tecelli hakikatinde buluşması olan MİRAÇ mucizesinin dönüşünde, Cebrail Aleyhisselâm O’nu bekler, NECM Suresi 17. âyette bildirilen husus: “Sidret-ül münteha, 7. Sema tabakasında bir ağaçtır ve meleklerin ilmi ona kadar uzanır, fakat ötesinde ne olduğunu bilmezler. Şu hâlde Sidret-ül Münteha en büyük ruhtur ki, ondan öte hiçbir ayn ve mertebe yoktur. İşte Allah Sevgilisi, Miraç dönüşü Cebrail Aleyhisselâm’ı bu ağacın yanında bir defa daha görmüş oldu; O’nun yaratılışına esas olan aslî suretiyle ki, yüksek derecelere mensub olanların Cenneti O’nun yanındadır ve Mukarrebin’in ruhları da orada barınır. SİDRET-ÜL Münteha’yı, Allah ile Zâti tecelli hâli, O’nun gözüyle –Celâlinden ve Azametinden KAPLAYAN bürünmüş– gördü; HAKK’ı Sidret-ül Münteha’da tecelli etmiş görme!”... Necm Sûresi 16. âyette bildirilen: “O vakit Sidre’yi bürüyen bürümüştü”… Allah’ın nazar yeri olan “Gizlinin en gizlisi-Bâtından daha bâtın” makamı olan kalb’teki FUAD mertebesi: “Hakanî varlıkta mevcut olan FUAD makamında cem-ül cem’den kasıd, VARLIK Cemi’dir. VAHDET Cemi’nde Kalb de yok, Kul da. Orada her şey fena bulmuştur!”… Büyüklerin “Zât cemi aynî-Zât cemin zâtı” dedikleri… İşte Allah Sevgilisi, inişte de bunu görüyor. “Gördüğünü FUAD yalanlamadı” meâlinde âyetle bildirilen… “Yukarıdan aşağıya inen”….Doğu Batı hesablaşmasında, işimizin bozulduğu yerden kaldırılması şuuru için bir remz mekân; ve kötüyü iyiye tâbi kılma, galibine tâbi kılma hususunda, “Malik” hikmetinin görünüre geçmesinde bir hakikat merkezi; Hilâfet’in yere inmesinin tescili mânâsı!Müstesna olarak”… üstadım’ın “Çile”sinden, AÇIL SUSAM AÇIL! AÇILDI KAPI ) :710. Zebh: Kesme, boğazlama. Kurban kesme (CÜLALET-Büyük dişi deve. “Kabul edici kurbanlık nefs; kader, tali’, mektub”.) :710. Laf: Şiddetli vuruş:710. Half: Ardı. Arka. Arka taraf. Kendinden sonra gelen( SELEF-Eskiden olan. Evvelce bulunmu ş olan. Yerine geçilen. Eski adam. Önce olmak mânâsına “önde”; kemâl ve erişilmesi gereken mânâsında “ileride” olmak.) :710. Halî: Ailesinden ayrılan kimse. Kurt:710. Halef: Birinin yerine sonradan geçen kimse. Babadan sonra kalan oğul:710. Mesih: Mesh olunmuş. Başka bir şekle, hayvan kılığına girmiş( SENER-Kedi. Ulu kişi. Boğaz kemiği. Kuyruk sokumu; kun. (Sınar: Çınar ağacı… ) :710. Müstebhir: Deniz gibi geniş olan kimse:710. İştidad: Şiddetlenme. Sertleşme, katılaşma. Büyüme, artma, çoğalma, ziyadesleşme:710.Mütenekkir: Tanınmayacak kılığa giren, kıyafet değiştiren:710. Tasyir: Bir surete koyma. Bir şekle vardırma:710. Teşahhub: Akmak, seyelan etmek:710. Teşahüd: Hazır olmak:710.


***


Sokrat (EFLATUNÎ-Leylakî ve erguvanî arasında hafif mor renk. (Üstadım’a nisbetim, Sokrat’a nisbetle Eflâtun gibidir!):370. Kemiş: Tez yürüyüşlü at:370. Rasaf: Kaldırım. Kaldırım taşları( :370.Kustar:Bir şehre veya bir beldeye vali olan kimse :370.Rak: Kaftana yama vurma. Elbiseye yama vurma (BD Kaftanı”: 272: İki Kutvanî Aba. “Hadîs: Mehdi’nin sırtında iki Kutvanî aba bulunur!” buyuruyor.): 370. Şemel: Toplanmak, cemolmak. Az nesne:370. Şeml: Örtmek, bürünmek, toplanmak. Topluluk, cemaat, insan yığını. Az şey :370.



***


Dağa Yıldırım düştü...hiç bu kadar kızgın ve öfkeli bir ses işitmemiştim...başımı ne yana dönsem sureti ve sesi. Ağaçtan taştan görünen söylenen... Aynalı !


Yağan şiddetli yağmur ve gökten düşen yıldırımlar arasında dağın ortasındayım. Ne ben kendimdeyim nede kendim bende...


-"Ya Rabbi O'nu bize geri ver !"


Gözlerimden akan yaş mı yağmur gibi yağıyor, yoksa bedenim mi yağmurda eriyor...Nefes alamıyorum !


Bir sayha kopuyor ! Deli gibi etrafında döndüğüm dağ ikiye ayrılıyor birden! Oda gibi bir yer... Mağarayı andıran bu yerde bir yatak, üzerinde 3-4 aylık bir erkek çocuk ! Sevimli bembeyaz teni ve iki yanağında gamzesi ile bana gülümsüyor. O'nu kucağıma alıyorum. Birden yatağın altından iki kedi çıkıyor...gölgelerinin bölünmesi ile çoğaliyorlar...


Kucağimda ki Çocuk "Aynalı"nın sesi ile konuşuyor...


***


MİL-Sivri dağ tepesi. “Pire, bit, zirve”: 80: MEVLİD-Doğma. Dünyaya gelme. Doğulan yer ve zaman. (Üstadım: Beşikteki çocukla, yataktaki ihtiyar aynı yaşta!)


Üstadım’ın Çocuk isimli şiirinin beyti tamamlayan mısraı: Karıncaya göz atsa, “nasıl, niçin” ve hayret)…


Cometa-Uçurtma. Kuyruklu yıldız: 451= 1450: Tevlid-Doğurmak. Doğurtmak. Çocuğu doğarken almak. Sebeb olmak. Beslemek. Terbiye etmek… Ahmed-i Farukî-İmâm-ı Rabbanî: 450: Abdülhakîm, büyük ebcedle)… İngilizce, WHO am I?-“Ben kimim?”: 60: SİN-İnsan.



FÜTUHAT-Fetihler, zaferler. (Fütuhat: Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin büyük eseri… Yevmiye: “Fatih’te bir Albay Sabri Bey vardı, aşkımın hedefi!”… Üstadım’ın “Çocuk” isimli şiirinden: “Fatihlik nimetinden yüzünde bir nurlu mühür, / Biz akıl tutsağıyız, çocuktur ki asıl hür!”… Akl: İp. Ölüm.


BERJ-Kuvvetli kasırga. Su girdabı. Anafor: 209: ZİBR-Mektub. Kitab...


Çocuk kuvveti: Ana-baba’nın şefkatini cezbederek, kendisine baktıran, hizmet ettiren. “Müceddid”… Sabavet-Çocukluk, sabilik: 499: Tasallut-Tahakkümane hareket etmek… Mühr Dehan: Konuşmak ve susmak, dudakla ilgili bir durum. “Sükûtu konuşmasından daha natık” hikmetiyle ilgili, Kökler’den, Dedi ki: Sükûtumuzdan hissesi olmayanın, konuşmamızdan alacağı bir şey yoktur!”… Burada “Mühr’ün iki yüzlü olduğu anlaşılıyor: Dudağın mühürlü olması, sükût. Diğer taraftan, “Kâinat, lisanla çerçevelendi ve İnsan, lisanla mühürlendi!”; Üstadım’ın, “Konuşalım öyleyse!” dediği… Mührüm’ün hususiyeti, sanırım “Konuşmadan kasdı” da anlatıyor… İnsan, inansa da, inanmasa da Allah’ın kulu ve Sevgilisi’nin kadrosu… Bu cümleden olarak, “Dudak-Konuşma” ile ilgili, Fuzuli’den: “Yokluktan yaratıldıklarına inanmayanlar, görmüyor mu ki, konuşurlarken ağızlarından çıkanlar, hep yokluktan varlığa gelenlerdir!”






NESLİHAN DAĞCI






*Ölüm Odası B-7 Salih Mirzabeyoğlu
*Berzah Salih Mirzabeyoğlu
*Fusûsu’l Hikem-Muhiddîn İbnü’l Arabî

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Kim, Kim"dir -Horuzun Öttüğü Vakit - (2.Bölüm)

Günümüz Müslümanlarının en büyük problemi Hz.Mehdi asm var mı yok mu düşüncesi. Kur'anı Kerimi aklı ile anladıktan sonra ''Peygamber''e de luzum bırakmayan bir topluluk için elbette ''Melhameler'' yani meydana gelen hadiselerin bir önemi yoktur.  Tıpkı ''Meteryalist'' kafadakilerin bunlar ''Metafizik'' saçmalıklar diyip kestirip atması gibi. Peygamber''e luzum ve ihtiyaç bırakmayan yani ''Peygamber''siz İSLAM, daha doğrusu ''Diyalogçu'' zihniyetindeki adamlara aradan ''Peygamber''i çıkardığında İSLAM'da kalmaz dediğinde ''aval, aval'' suratına bakar. Bir kişinin ''Müslüman'' olması ancak ve ancak ''Peygamber''e BİAD ile mümkündür. Kur'anı Kerimde ''Allah ve Resulüne'' itaat emri bunlara uğramamıştır. Peygamberi aradan çıkardığında ''ŞERİAT''e kalmaz. ŞERİAT Peygamber a...

GÜNDEM MAK-ARASI

KIY-AMET  / GÜL-MEZ Sayın Okuyucular Bugünlerde her ne yazsam gündem öyle bir hızla değişiyor ki ne diyeceğimi ne konuşacağımı şaşırıyorum. Sanki bütün dünya birleşmişte beni yalancı çıkarmak için uğraş veriyor. Tam bir -BAŞ-MAKALE yazıp ünlü olayım diyorum, bi bakıyorum bir anda gündem değişiyor. Benim dediklerim çöpe gidiyor tabi. Şimdi nerden çıktı şu Mescid-i Aksa ? Ne güzel konuşuyor yazıyor çiziyor size de bal gibi okutuyordum. Ben ne talihsiz adamım hiç mi hayatımda bir gün bile yüzüm Gül-meyecek ! Anam adımı Tayip Gülmez koymakla bana kötülüğün en büyüğünü etmiş mi oldu şimdi? Gerçi anamın ne suçu var  Dünyada  artık öyle şeyler oluyor ki, kim olursa olsun YALAN söyleyen herkesi hiç abartısız ANLINDAN mıhlıyor. Ve söylediklerini boşa çıkarıyor. Ne kadar PUTU dikilmiş heykel varsa bir bir yıkılacak bir zaman diliminin içine düştük sanki. Bende kalem sallayan halkın aklına üfleyen bir sanatkar olarak galiba böyle bir PUTSAL duruşun yı...

AYASOFYA

'Beytu'l-Makdis'in imarı Yesrib'in harabıdır. Yesrib'in harabı melhamenin (savaşın) çıkmasıdır. Melhame İstanbul'un fethidir, İstanbul'un fethi Deccal'in çıkmasıdır!' buyurdular. Sonra elini (Resulullah), konuşmakta olduğu kimsenin (yani Hz. Muaz'ın) dizine vurdular ve: 'Bu söylediğim kesinlikle hakikattir. Tıpkı senin burada oturman hak olduğu gibi.' buyurdular." Hz. Muaz burada kendisini kasdetmektedir. (Yani Aleyhissalâtu vesselâm'ın konuştuğu ve dizine elini vurduğu kimse Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh)'dir.)" [Ebu Davud, Melahim 3, (4294). Beytu'l-Makdis, Mescidu'l-Aksa denen Kudüs şehrindeki mukaddes mesciddir. Bugün orada "Süleyman Mabedi inşası için kazılar yapılıyor, Mescidin altı oyuluyor. Orada yaşanacak bir çökme veya bu kazı çalışmaları yeniden imar anlamına gelebilir. Kudüs'ün başkent ilan edilmesi bu işlemin hızlandırılması anlamına geliyor olabilir. Yesrib, Medine-i Münevv...