Ana içeriğe atla

YAĞMURCU (17)






Suat İstanbul'da bıraktığı fizik cihazını istedi. Filistinli gençler okumak için Turkiye'yi de tercih ediyorlardı. Bugün Suat'ın arkadaşları ile buluşup cihazı almam ve yarın yola çıkmam gerekiyor.. Suat önce "Yunanistan" daha sonra "Türkiye" ordanda "İran"a gelmiş okuma azmi çok kuvvetli birisiydi. Babasının onca para harcamasına karşın nedense hiçbir yerde dikiş tutturamadı.

-Burada da barınamazsan ne olacak peki?
-Babam beni gönderecek bir yer bulur. Hem olmazsa Ürdün'e geri dönerim.

Filistinli olmasına rağmen dünya umrunda değildi. Hiç olmazsa halkı için birşey olmaya çalışsaydı. O'nun vurdum duymaz tavrı beni rahatsız ediyordu. Ama Sakine öyle değildi. Erkek gibi ve çoğu zaman Suat'a da  nasihat ediyordu. O da arkadaşı Ennare bile korkuyordu ondan. O haram bu haram, bir haram deyişi vardı Ennare "Haram" kelimesini duyunca köşesine çekilen masum bir kediye dönüşüyordu. Birgün Sakine Ennare'ye yapacağını yaptı

-"Ben bu kızla aynı oda da kalmam! Bu kız kâfir !!!" diye bağırdı

Ennare İslam ahlakına göre yetişmiş biri değildi ve her yaptığı Sakine'ye göre kâfir olmak için yeterliydi. Ennare ise kendisini

-"Bizim kültürümüzde bu çok normal birşey !" diye savunabiliyordu.

Biz tabiki Sakine'nin tepkisini Ennare'nin durumuna karşı normal buluyorduk.

Kafamız dağılsın diye bazı programlar yapıyorlardı. Eğlence olsun diye gittiğimiz böyle bir program dönüşü Gazi çayını kıtlama usulü içerek

-"Bunlardan birşey beklemeyin bunların bildiği tek şey marş söylemek.
-"Bence kötü değil !"
-Dinleyen adam sanki şimdi savaşa gideceklermis sanıyor ortada hicbirsey yok ama hayatları bu yalan üzerine kurulu. Bunlari tanidigimdan  beri bu adamlar başka birşey bilmezler.

Birkaç gün sonra hem Tahran'da hemde Tahran'a yakın bir ilçede sergi ve kitap fuarı adı altında programlar yapıldı.  Mevzu Filistin olunca bizde kayıtsız kalamiyoruz tabi.

Önce sergideyiz. Lübnanlı gençler "Kana Katliamı" etraflı bir takım resimleri sıra sıra asmislar. TV lerden birinde katliam görüntüleri. Ben o görüntüleri seyrettikce fena oluyorum. Tansiyonum düştüğü için beni dışarı çıkarıyorlar. Ben çıktıktan sonra tv nasıl oluyor kimse anlamıyor ama  patlıyor.

Ertesi gün kitap fuarına gitmeyi kararlastiriyoruz. Mevzu Filistin ama çalışmaların hepsini Lubnan'lilar yapıyor.

Fuardaki görevli öğrenciler ile Filistin üzerine konuştuktan sonra elimize birkaç "Marş" kasedi sıkıştırıyorlar.

***

Hz. Yusuf için zor bir an çünkü Züleyha ile karşılaşacaği zaman Allah O'nu nikahlamasini emrediyor. Züleyha ise "Yusuf'un kokusunu duyuyorum" diyerek kapı kapı dolaşmış, heyecanla huzruna çıkmayı bekliyor. Ve Züleyha eski püskü elbiseler ve gözleri görmez yaşlı bir halde  hz. Yusuf'un huzurunda. Gözyaşları içinde  Hz. Yusuf ASM'a soruyor;

-Bütün zenginliğimi ne yaptığımı sormayacak mısın?

Hz. Yusuf ASM.

-Yolumda harcadığını biliyorum

-Bütün güzelliğimi ve gözlerimi niçin kaybettigimi sormayacak mısın?

Hz. Yusuf ASM

-Yusufun derdinden kaybettiğini biliyorum

-Bunca zaman ne yaptığımı sormayacak mısın?

Hz. Yusuf ASM

-Şehirdeki bütün kapıları dolaşıp Yusuf'u sorduğunu biliyorum.

Züleyha "Kendisinden hiçbir şey istemediğini sadece O'nu birkez olsun görebilmeyi  istediğini ama görmeyen gözlerinden  dolayı bundan  da  mahrum kaldığını" söyleyip ağlıyor. Hz. Yusuf ASM O'na kendin için dua et benle birlikte diyor. Ve Hz. Yusuf ASM 'in  duası ile gözleri görmeye başlıyor, orada bulunup hazır olan ve olaya şahid olan inkarcilar ise  inkarlarinda diretmeye devam ediyorlar. Sonra Hz. Yusuf ASM başındaki örtüyü Züleyha'nin üstüne örtüp ikinci kez  dua ediyor. Örtüyü kaldırdığında Züleyha eski güzelliğine kavuşmuş ve gençlesmiş bir hale dönüşüyor. O zaman  İnkarcilardan bazıları iman ediyorlar. Züleyha inkarcilar için Hz. Yusuf ASM'in bir mucizesi olurken,  hem Hz. Yusuf ASM'a kavuşuyor hemde Hz. Yusuf ASM'a duyduğu aşk O'nu Allah'tan başka hicbirsey ile meşgul etmemeye yöneltiyor. O ana kadar  Yusuf'un kokusunu duymak için kapı kapı dolaşan Züleyha itikafa çekiliyor ve gözü Hz. Yusuf'u bile görmüyor artık. O, Rabbi ile başbaşa kalmaktan başka bir hiçbir şey istemiyor.

Aşk bu işte ama kimse böyle bir aşkı anlayacak kadar kültür sahibide değil. Veya böyle bir aşkı yaşayacak kadar kültür sahibi.  Ne demek kokusunu duymak için kapı kapı dolaşmak ?Servetini yoluna harcamak ?

Kitabın tam bu cümlesi biterken birden kitab elimde zangır zangır titremeye başlıyor...Zemin kayar gibi oluyor. Hayır hayır deprem oluyor sanki.  Öyle bir deprem ki ne kadar taş toprak kaya parçası varsa yuvarlanıyor aşağıya. Zelzelenin şiddetinden yürümekte zorlanıyorum. Birden göğü kızıl bir renk kaplıyor. Aşağıda herşey çatirdiyor. Büyük büyük binalar toz bulutları içinde. Bazı yerlerden yükselen alevler karanlığı aydınlatıyor. Bir yerlere tutunmak isterken bir darbe ile kayıyorum. Müthiş bir hızla yuvarlanıp dağın tepesinden aşağıya doğru düşüyorum. Ve bıçak gibi keskin bir şeye çarpiyorum.  Suya düşmüşüm. Dibe doğru batıyorum. Korkum geçiyor. Aşağıya doğru süzülürken etrafı seyrediyorum. Yüzeyden suyun içine yansıyan ışık dibe doğru indikçe tesirini kaybediyor. Herşey maviye dönüşüyor. Küçük ve büyük balıklar etrafımda yüzüyorlar. Büyük yosun tutmuş kayalıkların üzerinde kırmızı çiçekli sarmaşıklar var. Buradaki herşey yukarıdaki herşeyden biraz daha farklı şeylerle dolu. Etraftaki şeylerin benzerliği beni şaşırtıyor. Burda balık kafalı insanların olduğunu söylüyor küçük balıklar. Ve bana onların olduğu yere gidebilecegimide .

Dibe inme süresince küçük balıklar hep etrafımda. Onlar bazen maviligin içinde kayboluyor ve bazende bir anda görünüyorlar. Yürür gibi yapıp balıkları takip ediyorum. Burada yürümek ile yukarda yürümek arasındaki tek fark uzay boşluğunda yürüyor gibi hissetmeniz.  Ve muazzam bir hafiflik. Yavaş yavaş belli belirsiz parlak bir ışığın yansıdığı tarafa doğru yöneldiğimizde büyük bir su perdesi görüyorum. Sanki erimiş gümüş gibi. İnce bir çizgi halinde daracık bir yerden gözleri okşayan hafif bir ışık yansıyor. Elimi uzatiyorum. Bütün bedenimi gecirdigimde kitabı elimden düşürdüğüm yere çıkıyorum.

Aynalı kitabı yerden alıp bakıyor sonra kapatıp bana geri veriyor.

-"Keşke bu kadar akıllı olmasaydın !"

diyor bana...

***

Sîn: Çin. (Sin: Bir harf. Sual kelimesinin kısaltılmışı. İnsan.): 150.
Mehdî Muhammed: 151= 1150.
Ayine-i mücellâ: Parlak ayna. (Hazret-i Ali buyuruyor: “Zaman, ibret aynasıdır!”... Aynanın sırrı ve cilâsı insan... Ayine-dar: Ayna tutan: 281: Rakis-kılavuz: “Naka-i Salih”: Kenehver-büyük beyaz bulut: Kamkam-büyük deniz... KADIN isimli şiirimden: Püskül püskül çözülmüş ne dağınık düşüncen — Bir suret binbir mânâ peşinde sabahladın — Odur seni cezbeden astarından yüzünden — Endâm bürünmüş zaman ayna tutan bir kadın.): 150.
Sif: Sahil. (Sahil: Deniz kenarı... Sahil: At kişnemesi... Hayl: At. At sürüsü. Atlı sürüsü. Düşünmek... Hayl: Havl. Kuvvet... Hayle: Zann. Sanma... Hayla’: Cin taifesinden bir nesne. (Gizli şey.) Sırtlan. Korku... Kasah: Sırtlan: 169: Kust: Rahman Sûresi, 19.-20. âyetleri... Hayyale: Fikir sahibleri.): 150.
*
Kelhebe: Beyaz bulut. (Kenehver: Büyük beyaz bulut): 142. Men ene?: Ben kimim?: 142.
Mehdî. (Büyük ebcedle): 142.
Baykal: Asya Türk ülkelerinde bulunan yaban kısrağı: 142. Asib: Dağ, cebel: 142.
Ünafî: Büyük burunlu kimse. (Enf: Burun. Koku alma uzvu. Bir şeyin ucu veya evveli veya en şiddetlisi. Bir şeyin sivri yeri. Bir şeyin en şerefli olan yeri. Karanın denize en yakın ucu. Dağın zirvesi.): 142.
*
Nesl: Nesil. Soysop. Şecer: 140.
Nass: Kat’ilik, kesinlik, açıklık. Tevile ihtimâli olmayan söz veya delil. Kur’ân âyetleri: 140. İsa: Ruhullah ünvanlı babasız Peygamber. Hazret-i Meryem’de tecelli eden mucize, O’nun yönünden keramet: 140.
İlm: İlim. Dil-mucize, keramet: 140.
İlkah: Döllenmek. Döllemek: 140.(*)

*

Uryan: Çıplak. Arî. Saf: 331.
Kaptan Kust: 332= 1331.
Mirzabeyoğlu: 332= 1331.
Mubassır: Gözetici, bekleyici, bakıcı: 332= 1331.
Ukaykan: Karınca. (Üstadım’ın MÜJDE isimli şiirinden: O gün ova ufkunda yelpaze ateş, — Karınca yolu, atlılar belirecek. — Atlılar put şehrine hisarlardan girecek; — Şehir yirminci asır, insan ayak üstü leş.): 331.
*
Uryan: 331= 1330.
Mısr: Memleket, şehir. Bir hububat adı. İki şey arasındaki perde, hail: 330.
Musırr: Direnen. Ayak direyen. Vaz geçmeyen. Sözünden dönmeyen. (Musırr… Mu: Su… Mâ: Su. Biz… Nil: Mısır’a hayat veren nehir. Hiç-su, ayna… KUSTO’nun mânâlarından biri de, “İstikbâli tahmin etmek”… Kehanet taslamakla, tahmin isabeti arasındaki farkı göstermek üzere Üstadım’ın verdiği misâl de, Mısır vesilesiyle… Yevmiye: Kehanet diye bir şey İslâm’da yok. Allah’ın verdiği akl-ı selimle, selim duyguyla bazı isabetler olabilir. Meselâ, Almanlar Mısır’a tecavüz ettiklerinde bir yazı yazmıştım. Harbi Almanların kaybedeceğine dair muhtelif yazılarımdan sonra bu işgal olunca, “orası Mısır ise, ben de MUSIRRIM, yâni ısrarlıyım!” diye yazmıştım ve yazdıklarım aynen tahakkuk etmişti.): 330.
Rahman Sûresi 19. ve 20. âyetler - İNSAN: 3165+162= 330.
Rahman Sûresi 19. ve 20. âyetler - NOKTA: 3165+164= 2330.(**)


*

Tufan: Çok şiddetli ve her tarafı kaplayan yağmur. (İnsanlığın İkinci Babası Nuh Aleyhisselâm’la ilgili, Kur’ân’da “Nuh Sûresi” malûm. O’nun duası, sûrenin son âyeti: Ey Rabbim! Beni, babamı, anamı, mümin olarak evime gireni ve bütün inanmış erkek ve kadınları bağışla. Zalimlerin ise yok oluşlarını arttır.): 146.
Rahman Sûresi 19. âyet: (Meâli: … İki denizi salmış birbirlerine kavuşuyorlar.): 1145= 146.
Secencel: Ayna: 146.
Ulum: İlimler: 146.Allâme: Büyük mütefekkir. Büyük âlim. Her ilimde ihtisas sahibi: 146.
Müsevvem: Alâmetli, işaretli: 146.
Mevsim: Pazar yeri. Zaman. Devir. Alâmet. (Levha: Ocak 1983… Bir eski zaman şehrinde, sarıklı ve şalvarlı insanların alışveriş yaptıkları pazar yeri… 40 yaşlarında, zayıf, yüzü kemikli ve ince bıyıklı biri, o pazar kalabalığında; ve kucağında da, 3-4 yaşlarında bir çocuk… Aman Yarabbi, o Şah-ı Nakşibend Hazretleri imiş! Zevk ve heyecandan eriyorum!): 146.
Ya’lul: Beyaz bulut. Su üzerinde peyda olan kabarcık. İki hörgüçlü deve. (Hacac: KAŞ kemiği… Hacace: Su üstünde olan yağmur kabarcığı.):146

TSUNAMİ


Tsunami: Denizaltı depremin doğurduğu dev dalgalar: 567.
İsnevî: İki ile alâkalı. Pazartesi ile alâkalı. Her pazartesi oruç tutan kimse: 567.
Tsunami: 567= 1566.
Rum Sûresi, 7. âyet: (Meâli: Bir dış yüzünü bilirler bu değersiz hayatın, ahiretten ise hep habersizdirler.): 4564= 2566.Seyyid Abdülhakîm Arvasî: 566.
Maunet: Allah’ın salih kullarına imdadı, inayeti: 566.
Tsunami: 567= 2565.
Kaptan Kusto Müslüman: 565.(***)



NESLİHAN DAĞCI

(*)Salih Mirzabeyoğlu Ölüm Odası B-Yedi (Akşamcılar -43) 
(**) Salih Mirzabeyoğlu Ölüm Odası B-Yedi (7.Çekiliş -48)
(***)  Salih Mirzabeyoğlu Ölüm Odası B-Yedi (Hicri 1432 -46)







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Kim, Kim"dir -Horuzun Öttüğü Vakit - (2.Bölüm)

Günümüz Müslümanlarının en büyük problemi Hz.Mehdi asm var mı yok mu düşüncesi. Kur'anı Kerimi aklı ile anladıktan sonra ''Peygamber''e de luzum bırakmayan bir topluluk için elbette ''Melhameler'' yani meydana gelen hadiselerin bir önemi yoktur.  Tıpkı ''Meteryalist'' kafadakilerin bunlar ''Metafizik'' saçmalıklar diyip kestirip atması gibi. Peygamber''e luzum ve ihtiyaç bırakmayan yani ''Peygamber''siz İSLAM, daha doğrusu ''Diyalogçu'' zihniyetindeki adamlara aradan ''Peygamber''i çıkardığında İSLAM'da kalmaz dediğinde ''aval, aval'' suratına bakar. Bir kişinin ''Müslüman'' olması ancak ve ancak ''Peygamber''e BİAD ile mümkündür. Kur'anı Kerimde ''Allah ve Resulüne'' itaat emri bunlara uğramamıştır. Peygamberi aradan çıkardığında ''ŞERİAT''e kalmaz. ŞERİAT Peygamber a...

GÜNDEM MAK-ARASI

KIY-AMET  / GÜL-MEZ Sayın Okuyucular Bugünlerde her ne yazsam gündem öyle bir hızla değişiyor ki ne diyeceğimi ne konuşacağımı şaşırıyorum. Sanki bütün dünya birleşmişte beni yalancı çıkarmak için uğraş veriyor. Tam bir -BAŞ-MAKALE yazıp ünlü olayım diyorum, bi bakıyorum bir anda gündem değişiyor. Benim dediklerim çöpe gidiyor tabi. Şimdi nerden çıktı şu Mescid-i Aksa ? Ne güzel konuşuyor yazıyor çiziyor size de bal gibi okutuyordum. Ben ne talihsiz adamım hiç mi hayatımda bir gün bile yüzüm Gül-meyecek ! Anam adımı Tayip Gülmez koymakla bana kötülüğün en büyüğünü etmiş mi oldu şimdi? Gerçi anamın ne suçu var  Dünyada  artık öyle şeyler oluyor ki, kim olursa olsun YALAN söyleyen herkesi hiç abartısız ANLINDAN mıhlıyor. Ve söylediklerini boşa çıkarıyor. Ne kadar PUTU dikilmiş heykel varsa bir bir yıkılacak bir zaman diliminin içine düştük sanki. Bende kalem sallayan halkın aklına üfleyen bir sanatkar olarak galiba böyle bir PUTSAL duruşun yı...

AYASOFYA

'Beytu'l-Makdis'in imarı Yesrib'in harabıdır. Yesrib'in harabı melhamenin (savaşın) çıkmasıdır. Melhame İstanbul'un fethidir, İstanbul'un fethi Deccal'in çıkmasıdır!' buyurdular. Sonra elini (Resulullah), konuşmakta olduğu kimsenin (yani Hz. Muaz'ın) dizine vurdular ve: 'Bu söylediğim kesinlikle hakikattir. Tıpkı senin burada oturman hak olduğu gibi.' buyurdular." Hz. Muaz burada kendisini kasdetmektedir. (Yani Aleyhissalâtu vesselâm'ın konuştuğu ve dizine elini vurduğu kimse Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh)'dir.)" [Ebu Davud, Melahim 3, (4294). Beytu'l-Makdis, Mescidu'l-Aksa denen Kudüs şehrindeki mukaddes mesciddir. Bugün orada "Süleyman Mabedi inşası için kazılar yapılıyor, Mescidin altı oyuluyor. Orada yaşanacak bir çökme veya bu kazı çalışmaları yeniden imar anlamına gelebilir. Kudüs'ün başkent ilan edilmesi bu işlemin hızlandırılması anlamına geliyor olabilir. Yesrib, Medine-i Münevv...