Suat İstanbul'da bıraktığı fizik cihazını istedi. Filistinli gençler okumak için Turkiye'yi de tercih ediyorlardı. Bugün Suat'ın arkadaşları ile buluşup cihazı almam ve yarın yola çıkmam gerekiyor.. Suat önce "Yunanistan" daha sonra "Türkiye" ordanda "İran"a gelmiş okuma azmi çok kuvvetli birisiydi. Babasının onca para harcamasına karşın nedense hiçbir yerde dikiş tutturamadı.
-Burada da barınamazsan ne olacak peki?
-Babam beni gönderecek bir yer bulur. Hem olmazsa Ürdün'e geri dönerim.
Filistinli olmasına rağmen dünya umrunda değildi. Hiç olmazsa halkı için birşey olmaya çalışsaydı. O'nun vurdum duymaz tavrı beni rahatsız ediyordu. Ama Sakine öyle değildi. Erkek gibi ve çoğu zaman Suat'a da nasihat ediyordu. O da arkadaşı Ennare bile korkuyordu ondan. O haram bu haram, bir haram deyişi vardı Ennare "Haram" kelimesini duyunca köşesine çekilen masum bir kediye dönüşüyordu. Birgün Sakine Ennare'ye yapacağını yaptı
-"Ben bu kızla aynı oda da kalmam! Bu kız kâfir !!!" diye bağırdı
Ennare İslam ahlakına göre yetişmiş biri değildi ve her yaptığı Sakine'ye göre kâfir olmak için yeterliydi. Ennare ise kendisini
-"Bizim kültürümüzde bu çok normal birşey !" diye savunabiliyordu.
Biz tabiki Sakine'nin tepkisini Ennare'nin durumuna karşı normal buluyorduk.
Kafamız dağılsın diye bazı programlar yapıyorlardı. Eğlence olsun diye gittiğimiz böyle bir program dönüşü Gazi çayını kıtlama usulü içerek
-"Bunlardan birşey beklemeyin bunların bildiği tek şey marş söylemek.
-"Bence kötü değil !"
-Dinleyen adam sanki şimdi savaşa gideceklermis sanıyor ortada hicbirsey yok ama hayatları bu yalan üzerine kurulu. Bunlari tanidigimdan beri bu adamlar başka birşey bilmezler.
Birkaç gün sonra hem Tahran'da hemde Tahran'a yakın bir ilçede sergi ve kitap fuarı adı altında programlar yapıldı. Mevzu Filistin olunca bizde kayıtsız kalamiyoruz tabi.
Önce sergideyiz. Lübnanlı gençler "Kana Katliamı" etraflı bir takım resimleri sıra sıra asmislar. TV lerden birinde katliam görüntüleri. Ben o görüntüleri seyrettikce fena oluyorum. Tansiyonum düştüğü için beni dışarı çıkarıyorlar. Ben çıktıktan sonra tv nasıl oluyor kimse anlamıyor ama patlıyor.
Ertesi gün kitap fuarına gitmeyi kararlastiriyoruz. Mevzu Filistin ama çalışmaların hepsini Lubnan'lilar yapıyor.
Fuardaki görevli öğrenciler ile Filistin üzerine konuştuktan sonra elimize birkaç "Marş" kasedi sıkıştırıyorlar.
***
Hz. Yusuf için zor bir an çünkü Züleyha ile karşılaşacaği zaman Allah O'nu nikahlamasini emrediyor. Züleyha ise "Yusuf'un kokusunu duyuyorum" diyerek kapı kapı dolaşmış, heyecanla huzruna çıkmayı bekliyor. Ve Züleyha eski püskü elbiseler ve gözleri görmez yaşlı bir halde hz. Yusuf'un huzurunda. Gözyaşları içinde Hz. Yusuf ASM'a soruyor;
-Bütün zenginliğimi ne yaptığımı sormayacak mısın?
Hz. Yusuf ASM.
-Yolumda harcadığını biliyorum
-Bütün güzelliğimi ve gözlerimi niçin kaybettigimi sormayacak mısın?
Hz. Yusuf ASM
-Yusufun derdinden kaybettiğini biliyorum
-Bunca zaman ne yaptığımı sormayacak mısın?
Hz. Yusuf ASM
-Şehirdeki bütün kapıları dolaşıp Yusuf'u sorduğunu biliyorum.
Züleyha "Kendisinden hiçbir şey istemediğini sadece O'nu birkez olsun görebilmeyi istediğini ama görmeyen gözlerinden dolayı bundan da mahrum kaldığını" söyleyip ağlıyor. Hz. Yusuf ASM O'na kendin için dua et benle birlikte diyor. Ve Hz. Yusuf ASM 'in duası ile gözleri görmeye başlıyor, orada bulunup hazır olan ve olaya şahid olan inkarcilar ise inkarlarinda diretmeye devam ediyorlar. Sonra Hz. Yusuf ASM başındaki örtüyü Züleyha'nin üstüne örtüp ikinci kez dua ediyor. Örtüyü kaldırdığında Züleyha eski güzelliğine kavuşmuş ve gençlesmiş bir hale dönüşüyor. O zaman İnkarcilardan bazıları iman ediyorlar. Züleyha inkarcilar için Hz. Yusuf ASM'in bir mucizesi olurken, hem Hz. Yusuf ASM'a kavuşuyor hemde Hz. Yusuf ASM'a duyduğu aşk O'nu Allah'tan başka hicbirsey ile meşgul etmemeye yöneltiyor. O ana kadar Yusuf'un kokusunu duymak için kapı kapı dolaşan Züleyha itikafa çekiliyor ve gözü Hz. Yusuf'u bile görmüyor artık. O, Rabbi ile başbaşa kalmaktan başka bir hiçbir şey istemiyor.
Aşk bu işte ama kimse böyle bir aşkı anlayacak kadar kültür sahibide değil. Veya böyle bir aşkı yaşayacak kadar kültür sahibi. Ne demek kokusunu duymak için kapı kapı dolaşmak ?Servetini yoluna harcamak ?
Kitabın tam bu cümlesi biterken birden kitab elimde zangır zangır titremeye başlıyor...Zemin kayar gibi oluyor. Hayır hayır deprem oluyor sanki. Öyle bir deprem ki ne kadar taş toprak kaya parçası varsa yuvarlanıyor aşağıya. Zelzelenin şiddetinden yürümekte zorlanıyorum. Birden göğü kızıl bir renk kaplıyor. Aşağıda herşey çatirdiyor. Büyük büyük binalar toz bulutları içinde. Bazı yerlerden yükselen alevler karanlığı aydınlatıyor. Bir yerlere tutunmak isterken bir darbe ile kayıyorum. Müthiş bir hızla yuvarlanıp dağın tepesinden aşağıya doğru düşüyorum. Ve bıçak gibi keskin bir şeye çarpiyorum. Suya düşmüşüm. Dibe doğru batıyorum. Korkum geçiyor. Aşağıya doğru süzülürken etrafı seyrediyorum. Yüzeyden suyun içine yansıyan ışık dibe doğru indikçe tesirini kaybediyor. Herşey maviye dönüşüyor. Küçük ve büyük balıklar etrafımda yüzüyorlar. Büyük yosun tutmuş kayalıkların üzerinde kırmızı çiçekli sarmaşıklar var. Buradaki herşey yukarıdaki herşeyden biraz daha farklı şeylerle dolu. Etraftaki şeylerin benzerliği beni şaşırtıyor. Burda balık kafalı insanların olduğunu söylüyor küçük balıklar. Ve bana onların olduğu yere gidebilecegimide .
Dibe inme süresince küçük balıklar hep etrafımda. Onlar bazen maviligin içinde kayboluyor ve bazende bir anda görünüyorlar. Yürür gibi yapıp balıkları takip ediyorum. Burada yürümek ile yukarda yürümek arasındaki tek fark uzay boşluğunda yürüyor gibi hissetmeniz. Ve muazzam bir hafiflik. Yavaş yavaş belli belirsiz parlak bir ışığın yansıdığı tarafa doğru yöneldiğimizde büyük bir su perdesi görüyorum. Sanki erimiş gümüş gibi. İnce bir çizgi halinde daracık bir yerden gözleri okşayan hafif bir ışık yansıyor. Elimi uzatiyorum. Bütün bedenimi gecirdigimde kitabı elimden düşürdüğüm yere çıkıyorum.
Aynalı kitabı yerden alıp bakıyor sonra kapatıp bana geri veriyor.
-"Keşke bu kadar akıllı olmasaydın !"
diyor bana...
***
Ya’lul: Beyaz bulut. Su üzerinde peyda olan kabarcık. İki hörgüçlü deve. (Hacac: KAŞ kemiği… Hacace: Su üstünde olan yağmur kabarcığı.):146
TSUNAMİ
(**) Salih Mirzabeyoğlu Ölüm Odası B-Yedi (7.Çekiliş -48)
(***) Salih Mirzabeyoğlu Ölüm Odası B-Yedi (Hicri 1432 -46)

Yorumlar
Yorum Gönder