Batı'nın Doğu'ya doğru düşünsel olarak evrildiği içinde yaşadığımız dilim, Doğu'nun kendi değişim sürecine henüz adım atabildiği bir zaman dilimi değil.
Teorik olarak anlamlandırılamamış bir takım sorgulamaların kaynağında İslam, inanış şekil ve biçimleri etrafında tatbik usulunun nasıl olacağı üzerine kurulu.
İslam toplumlarında Modern teoriler etrafında Mekanikleşme ile Modernleşme arasında sıkışıp kalmanın dayattığı çıkmazlara çözüm arayışı ise gerçek manada sorunun asıl kaynağına inilmemesinde yatıyor.
Sadece İslam toplumlarında sorgulama sebebi olmayan Modernleşme etrafında gelişen Mekanikleşme sorununun doğurduğu makro kültür ve makro popülarist siyasi düşünceler neticesinde doğan demokratik düzenlerdeki buhranın bölük pörçük düşünceler yaratması konusu, doğuşunda ki asıl sorunun kaynağı meselesinin kökeninde nelerin yattığı, bugün Batı dünyasının da arkeolojik ve bilimsel keşifler etrafında yeni bilgilere cevap veremeyen Batı düşüncesinin nasıl olması gerektiği etrafında kendisine yönelttiği ve bu yönde iç muhasebe yaptığı sorunun kendisidir.
Yanlız Batıda bu "Felsefik Düşünce Akımların"nın bugünkü Postmodernleşmeye geçişteki
Sorunsalinin kökeninde yatması ve hesaba çekilmesi şeklinde bir ilerleme kaydederken, artık 17.yy ve 2. dünya harbi evresinde yeniden şekillenmeye çalışılan "maddeci" anlayışın yetersizliği üzerinde yeni düşünce akımlarına ihtiyaç doğduğu sonucuna götürmüş, yeni veriler etrafında yeni bir yüzyıl düşüncesi ihtiyacı "Post-modern Teoriler" şeklinde ifade edilmiştir.
Doğu dünyasında ise bunun tam tersi merkeze aldığı "İslam" etrafında Batı Düşüncesi ve Modernitesine yönelik bir muhasebe mevcut. Bu her ne kadar muhasebe anlamına gelmesede Doğu Toplumlarının Batı Dünyasına entegrasyonu sonucunda yaşadığı buhranın kaynağınıda göstericidir.
Özellikle Türkiye'de İslam tanımlaması ve tatbik şekli çerçevesinde bazı kurumlar ve şahıslar etrafında dillendirilen ve herkesin şu noktada "İslam" in yeniden tanımlanması ihtiyacını hissettiği, bu sorunsalın merkezinde ise "Kur'an'ı Kerim"e "Akılcı ve Bilimsel" yaklaşım yöntemlerinin tümünün neden olduğu görülmemektedir. Bununla beraber bu yaklaşım yöntemlerine tepki olarak gelişen "Geleneksel" tarzlarında "Hangi İslam?" sorusunu
beraberinde getiren bir "etkisi" sozkunusudur. Geleneksel ve Akılcı yaklaşım yöntemlerinden hiçbirinin kendisine uymadigini duşünenlerin içine düştüğü "İnanç boşluğu" ise babadan kalma ögretilerle tatmin edilmeye çalışılmaktadır. Böylelikle herkesin kendisine göre tanımı ve tatbik şekli birbirinden alakasız "İslam" çeşitleri arasında Modern ve Post-modern mekanik bir yaşam kültürü yine bu kültür kalıbının inanç yerine konularak kullanıldığı görülmektedir.
Bu çeşitliliğin doğuşu ve sosyal kültürel düşünsel etkileri ayrı bir tahlil konusudur. Sorunun kaynağı "Kur'an'a" yaklaşım şeklinden kaynaklı olması nedeniyle ister "Akılcı-Bilimsel" ister "Gelenekçi" yaklaşım tarzları olsun her iki tarafında birbirlerini red veya nef ederken dayanak aldıkları noktanın şekil ve mantık olarak birbirine benzediğinin farkindaliğinda değiller.
"Doğru Düşünce Faaliyeti" nin ne olması gerektiğine dair veri sahibi olmayanların ister "Sunnet" ister "Hadis" düşmanı olsun isterse tam aksi savunucusu konumunda bulunsun içine düştükleri yanlışın bir "Anlayış" gelişirememekten ve buna bağlı bir ideal ortaya koyamamaktan kaynaklandığı bilinmelidir. Aynı şey Batı dünyası toplumları içinde sozkonusu olmakla beraber tek bir farkla onların "Kur'an'ı Kerim" gibi "Bütün Kainatın içine sığdırıldığı" yani her türlü mesele ve sırrın içinde olduğu bir kaynağa sahip olmamasına karşın bir düşünce faaliyeti içinde olmaları ve o faaliyetler içerisinde ister yanlış ister kıyısından doğru bugün "Kur'an'ın" muhatabı olma iddiasına ulaşmış, elde ettikleri veriler neticesinde adeta O'nu doğrulayacak pozisyona gelme noktasina yaklaşmış olmalarıdır. Bir tarafta "Akılcı-Bilimsel" bir tarafta "Geleneksel" Doğu dünyası, öte yandan bunların taklid ettiği ama belli bir düşünce faaliyetinden yoksun olarak taklid etmeye çalıştığı Batı dünyasinin hadise ve meseleleri ele alırken varoluş gerçeğini sorgulayarak geldikleri noktanın "Berzah" sır hakikatine dayanması. Bu da demek oluyor ki Kur'an'a bile yaklaşırken Akıllarını belli düşünce faaliyetine bağlı olarak hizmete sunmamislardir. Yoksa batı akilciliği ile "Berzah" sırrına ulaşırken bunlar Hz. Meryem (a.s) min çift cinsiyetli olduğunu iddia etmezlerdi.
Sorunun kaynağının ne olduğunu bilmeden "İslam"a el atanların "Doğru Düşünce Faaliyeti" olmadan meselelere el atış şekilleri mevzuları daha da giriftleştiriyor. Meselenin kökünde "İslami Anlayış" sahibi bununda kökünde "İslam ile nasıl Muhatap olunacağının bilinmemesi yatıyor. İslam'a Muhatap Anlayışa sahip olmak yerine bununda "Doğru Düşünce Faaliyeti" gerektiğini bilmeyenler "İslam"ı yenilemeye çalışırken hem Ehl-i Sünnet hemde hadis inkarı gibi bir yola saplanıyor, böylelikle geliştirdikleri teoriler çerçevesinde "İslam'ın" böyle algılanması gerektiğini söylüyorlar. Diğer taraftan zamanın ve mekanın "Varlık" ve "Oluş" hakikati etrafında gelişen bireysel ve toplumsal sorunlar karşısında Ehl-i Sünnet Akidesi ve Ölçüleri ile cevap veremeyen zaman ve mekan hakimiyetini elden kaçıran "Sünnet ve Hadis" savunuclarıda aynı şekilde "Doğru Düşünce Faaliyeti" nin ne olduğunu bilmediğinden kuru ve kabuk bilgileri tekrarlamakla "İslam'ın Hakikatini" savunduklarını bu halleri ile "reformistlere" karşı sağlam bir duruş içinde olduklarını düşünebilmektedirler. Hâlbuki her iki tarafta merkezde birbirine zıt görünsede "Mutlak Fikir" bilinmezliği sorunsalı ile karşı karşıya kalmışlardır.
Mutlak Fikir'in meseleleri ele alış ve meseleleri "İslam'ın" önünde hesaba çekerken bağlı olduğu metodtaki usullerinde kullanmış olduğu "Doğru Düşünce" faaliyetinin tatbik şekli ne "Sünneti" ne de "Hadisi" inkar etmeyi gerektirecek ne de "Geleneksel" yaklaşım tarzlarında tekrar edilen kabuk bilgilerin zaman ve mekana hakim olamama neticesinde ortaya çıkan sorunlara mehal bırakmaktadır. Buna bağlı olarak "İslam'ı" yenilemek gibi hangi "İslam", kimin "İslam'ı" ve yine "Mezhep" reddine kadar varan çıkmazlarında sorun olmaktan kurtarmaktadır.
"İçinde yaşadığımız zamanın bir doğuş zamanı yeni bir döneme geçiş çağı olduğunu görmek zor değil. Yerleşik düzende anlamsızlık ve sıkıntı, bilinmeyen bir şeylerin belli belirsiz sezilmesi, bunlar yaklaşmakta olan değişimin habercileridir " diyen Hegel'in söz etmiş olduğu "bilinmeyenin" ne olduğunu Batı Dünyası tanımlamaya çalışırken, zaman mekan etrafında gelişen hadiseleri doğru okuma kaygısı ile mukabil bir düşünce geliştirme ve zamana mekana ayak uydurma gayreti etrafında icine girmiş olduğu muhasebe davranışı karşısında Doğu Dünyasının ezberden sorunların halini "Sunnet, Hadis" inkarcılığına dayiyarak çözüme kavuşturduğunu düşünmesi hiçbir iç muhasebeye girişmeden "objektif" tahliller etrafından bir neticeye vardirmadan gelecek yüzyıl düşünce sistemin ne olduğunu olacağına yeltenememesi, bizim bu vurdumduymaz kayitsizligi goremememiz gelecek yüzyıllarda yine Batı Dusuncesi tahakkümü altında kalacagimizin resmi değil midir ?
Evet arayış içinde olan inkarci batı ile birlikte inkarci doğu topluluklarının arasında kalan hakların "belirsizliği" çözümleme konusunda "Mutlak Fikrin Gerekliliği" ihtiyacı içinde olması, bu ihtiyacın kendini baskın bir şekilde hissettirmesi nasıl bir doğum sancısı cekildiginide gostermektedir.
Buna bağlı olarak "İman kurtarma" faaliyetleri kapsamında her ne kadar Ehl-i Sünnet çerçevesinde görünüş sahibi bir takım hareketlerin "Resulünün yolundan Allah'a" baglaniş hakikatini ortaya koymaması sebebiyle, onlarında gerçek bir "İman" kurtarmasindan söz ettiğini iddia edemeyiz. Bu da bu hareketlerin zaman ve mekan hakimiyetlerinin olmadığını istenilen düzene geçişte bir fonksiyon sahibi olamayacaklarını gösterir.
Demek ki "Doğru Yol" ancak "Doğru Düşünce Faaliyeti" kapsamında ortaya konulur hakikati önünde hesaba çekilirken tüm çarpişik zıt tutarsız seyleri üzerinde barindirdiginida göstermektedir.
Şu halde bütün sorun ve meselelerin kökeninde yatan "İslam'a Muhatap Anlayış" tan yoksunluk sorunu kendiliğinden görülmedi mı?
Bu halleri ile Büyük Doğu'ya el atarken onu örtmekten başka bir yeltnise girismediklerini gösterenler evvela "İslam'a Muhatap Anlayış" ile abdest almaları gerektiğini bilmeliler !
TAYYİP GÜLMEZ

Yorumlar
Yorum Gönder