İnsanların amaçsız bir şekilde bir aşağıya bir yukarıya doğru yürümeleri anlaşılır birşey değil...Taksim böyle bir yer...ve ordaki keşmekeş hep başımı ağrıtmıştır...
Bu sefer kanat takmış gibi yukardan dalıyorum bu kalabalığa...
-Ya biraz öteye gitsene !
-Ayağıma basıcan kör müsün?
-Arkadaş üstüme üstüme geliyorsun ?
Birde ne göreyim ''Kör müsün?'' dediklerimin hepsi tanıdık simalar...
''Bu ünlünün burda ne işi var?'', ''A a a bu o film artisti değil mi?'' Böyle söylene söylene kalabalığın içinde gezinirken birden akın akın geldiklerini görüyorum...Meğersem ben bir yürüyüşün içine düşmüşüm...Koca koca ''pankartlar'' ne yazıyor diye bakıyorum üzerlerine...
''...........Özgürlük !''
O kadar öfkeliler ki ve kararlı bir şekilde ayaklanma yürüyüş adına ne denilirse denilsin bu insan seli bir şey haykırıyor...
Bende bu kalabalık içinde astronot gibi yürüyorum...
********
Acaba bunların başına ''Bismillah'' yazmalı mıyım? Belli ki yazmam gerekiyor...Başına ''Bismillah'' yazıp, Ömer'e teslim ediyorum...
Birkaç gün sonra ''baran''da ne göreyim...
Sanki birileri o da ''Hasan'', ''Fatma''ya demiş...ki ''Fatma''nın anlatmasına göre bunu yapmasını O'ndan Hasan istemiş...
Fatma'ya göre bu işi başlatan kendisi...
Hasan'ın akıllı bir adam olduğunu söylemiştim...
''Baran''a göre ise kendileri...
Birde Köyden bu işler için getirilen bir çocuk var... O şimdi büyüdü...Bir köşede oturuyor...O öyle dedi diye de herkes öyle olduğunu sanıyor...
O da ''Ben, ben ....'' ''Ben olmasaydım'' ....vs....diyenlerden...anlayacağınız ...
Halbuki senaryoyu önceden seyrediyorum ve yazar bütün herkese şöyle bağırıyor
''Ya benim tasarruf hakkım ?!''
Öyle ya,
Senaryoyu bilmeseydiniz ''oynayabilir miydiniz?''
Herşeyin bir vakti vardır ve vaktinden önce tecelli etmezler. Her ne kadar tecelli etmiş olsun gayreti içinde -oynamış- olsanız da.
1. ders, başına ''Bismillah'' yazan şeylere destursuz el sürülmez...
O'nun bir sahibi vardır...
Oynamak role bürünmek vaktinden önceye zorlamış olmaktır bir nevi...Şeref size kalsın diye vakit zorlanmaz...rol asıl sahiplerinindir...ve zamanı gelince oynarlar...
2. ders ''Sabırla'' beklemeyi öğrenmelisin...
Ne derler ?
Sabreden derviş .......
*******
Sırt çantama ne var ne yok doldurdum...baya ağır gözüküyor ama önce bir bant üzerinde sırayla döne döne gelen dantelle işlenmiş küçük kız çocuklarına ait o kıyafetlerin her birinin içine bir elmas yerleştirmeliyim. Sonra onları güzelce katlayıp poşetlemeliyim ki işim bitmiş olsun...
Ve işim bitti...çantamı alıp yola koyuluyorum...
Yolda yürürken birden gözüm bir traktöre ilişiyor...
Kırmızı renkli bu traktöre bağlı halatlar da var...
İşlenmiş taptaze taranmış kahverengi toprağa bağlı bu halatların yardımıyla bir sağa bir sola direksiyon kırıp toprağın altındaki neyse yerinden oynatıp çıkarmaya çalışıyorum...
Ve sonunda işlenmiş kahverengi topraktan birden bir gemi fışkırıyor...
Bilmem kaç metre genişliğinde bir güverte...
Geminin yapımında kullanılan tahtalar öyle eski ki ...
Ve nihayetinde bu koca gemi toprağın yüzeyinde...bir ırmağın kenarına çekilip dinleniyorum...yeşil sazlıklar arasında ise bir horoz...
**********
Üsküdar'a geçmek için hangi yoldan gideceğime karar veriyorum. Öyle böyle derken sonunda limandayım...
Ayağım yerden kesildiğinde tuhaf olurum aslında...
Yoğun su tabakalarının
Gümüşi dairelerden ne farkı var ?
Zaman ne diye sorsalar zaman ile deniz arasında bir fark olmadığını söylerim şekil olarak ve hız olarak ve hissiyat belkide en çok deniz anlatır zamanı...
Geniş güverteye oturup bir sigara yakıyor martıların denizin yüzeyine dalışını seyrediyorum...bir kedi gibi avına odaklanmış martıların dalışı bana solucan deliklerindeki hız durumunu anımsatıyor...
Böyle düşünürken dalıp gitmişim...
Güverte dolmuş...
Birden bir ses bozuyor dalgınlığımı
''Galiba bu sefer hapis yatacağım !''
-Aman abi böyle söyleme, yüreğimize iner...Çıldırırız...
Meğersem O'na malum olmuş...
Çıldırdık mı?
Az kaldı !
***********
Bu başka bir dönemeç şu köşeden dönersem bir adım daha gitmiş olacağım...Ama kahretsin yine ''eşşekler'' çıktı karşıma...
Bu eşşeklerin ne tuhaf varlıklar olduğunu anlıyor musunuz? Sanki Gılgameş destanın içindeyim...
-ölümsüzlük otunu- arayan...
Neslihan Dağcı

Yorumlar
Yorum Gönder