Ana içeriğe atla

SELÂM SİZE!.. SİZE SELÂM! -Selâm Bahsine Dair-

İki gün önce bir araştırma yaparken tefavuken rastladığım ve beni bizi herkesi etkileyen bu yazıyı burada paylaşarak bazı şeylerin aslında külli irade ile ne kadar alakalı olduğunu göstermek niyetindeyim. Yazı 2014 yılında kaleme alınmış ve ne hikmet ise  çalışmalarımıza söz konusu olan bahsi işlemiş...Bizi en derinden etkileyen tarafı ise yazarın bizzat görmüş olduğu rüya. Bunun ''SELAM''  ile tefavuku, bundan habersiz çalışmalarımızı ''SE-LAM'' başlığı altında işlememiz...Bu kadar olur dedirten bir -keramet-...Ve bunun bize nasip oluşu...İşte böyle !

Nesibe Yıldız
Editör Notu


20 Ağustos 2014 gecesi gördüğüm bir rüyâ; Bir çok gönüldaşın dizilerek oluşturduğu girintili çıkıntılı, kavisli bir çemberin içinde Kumandan Salih Mirzabeyoğlu var. Kumandan benim önümde duruyor, baş ve işaret parmaklarıyla İbda Selamının nasıl yapılacağını tarif ederken, aynı zamanda da Esma ül Hüsnâ’dan ve Tekbir’den bahsediyor. Ardından İbda Selâmı yaptığı elini göstererek çemberin ortasına doğru yöneliyor ve çemberi oluşturan kalabalığa; “mahiyetini kavradınız mı?!” diye sert bir ses tonuyla soruyor.

 
Zeliha Arslan



Selâm; “iki uygun ve tanıdık ruh arasında işaretleşme demektir.”1 Böyle ifâde ediyor selâmı, Büyük Doğu Mimarı, Üstad Necip Fazıl.
Selâmlaşma usûlleri, kullanılan kelimeler, bağlı olunan dünya görüşüne, içinde yaşanılan kültüre, millî yapıya, inanç esaslarına göre değişiklik göstermektedir.
Giyim kuşam, konuşma tarzı, hâl ve hareketler fikirlerin sirayetinde ayna hüviyetinde olmakla beraber ve bağlılarını bu anlamda mükellef kılıcıdır.
Selâm ise, bu sayılanlar arasında fikrin eşya ve hadiseler üzerindeki nakşını, tezahürünü ilk plânda gerçekleştiriyor olması bakımından, canalıcı bir önceliğe ve öneme haiz… İBDA Mimarı’nın hemen bütün konferans ve sohbetlerinde selâm bahsini öne alması, arzu edilen şekliyle topluluk hakikatinin yaşanabilir kılınmasına girizgâhtır daima; topluluk hakikati – şahsiyetler topluluğu…
Melûm; içtimâî hayatta tek tek fertler, ilk tanışmada selamlaşma biçimleriyle kendilerini ele verirler. Kişi hakkındaki ilk intibâyı oluşturan hususiyetler arasında selâmı başa almalı…
20 Ağustos 2014 gecesi gördüğüm bir rüyâ; Bir çok gönüldaşın dizilerek oluşturduğu girintili çıkıntılı, kavisli bir çemberin içinde Kumandan Salih Mirzabeyoğlu var. Kumandan benim önümde duruyor, baş ve işaret parmaklarıyla İbda Selamının nasıl yapılacağını tarif ederken, aynı zamanda da Esma ül Hüsnâ’dan ve Tekbir’den bahsediyor. Ardından İbda Selâmı yaptığı elini göstererek çemberin ortasına doğru yöneliyor ve çemberi oluşturan kalabalığa; “mahiyetini kavradınız mı?!” diye sert bir ses tonuyla soruyor.
İBDA’dan öğrendiğimiz gibi; selâm, İslâm, teslimiyet, felâh, kurtuluş; hepsi birbiriyle iç içe olan kavramlar… Elbette ki bu kavramların temeli İslâm. İslâm; önce teslim olma, sonra kurtuluşa ermenin dini.
Selâmın ruhuna nüfuz etmek gerekliliğinde, başlangıçların ve neticelerin iç içe dolanmış yumak  hâlinde oluşu görünüyor. Ve “Selâm”ın “ilk” oluş, başlangıçlık hâli, destûr tavrı oluşu ile; onun ruhuna, şuuruna erildiği takdirde selâmete, kurtuluşa çıkılacağı ihtarı, baş ve son noktayı bitiştiren “daire sırrı”nı hatırlatıyor.
“Allah’ın selâmı üzerinize olsun” meâli ile bir duâ, bir temennî oluşu gözden kaçırılmaması gereken selâmımız, günümüzde mahiyetinden habersiz, ezbere söylenen, ruhsuz bir kalıp içinde ifâde edilir olmuştur… Bu hâliyle selâmın mânâsına mutabık oluş, ortadan kalkmıştır.
Selâmımızdaki niyeti her dillendirdiğimizde, Allah’a teslim olmaya davet ve kurtuluşa ermek için mücadele etmek gereğine vurgu yapmış oluyoruz aslında. Günümüz ılımlı, modernist, dolayısıyla Batıcı İslâmcıların telaffuz etmekten kaçındıkları, işin bu “mücadele” tarafı ve bu mücadelenin metotlarına, kavramlarına karşı takındıkları aykırı tutumlar, selâmın ağızlardaki sakız olmuş hâlini sergiliyor. Selâmın mahiyetine edilen ihanet; Büyük Doğu Mimarı’nın “içinden incisi düşmüş istiridye kabuklarından farksız.” 2 diye ifâde ettiği, klişeleşen mevhumlar arasına sokulmasıyla kendini göstermektedir.
“Allah’ın selâmı üzerinize olsun” temennisi, emir telakki edilmesi gereken bir mahiyet arz ediyor bize göre:
Allah’ın İslâm’ı üzerinize olsun!..
Allah’ın dini üzerinize olsun!..
Allah’ın emirleri üzerinize olsun!.. gibi.
Selâmlaşan her Müslüman, gerçekleştirdikleri bu fiîl vesilesiyle birbirlerine Allah’ın emirlerini, kutsal dava ve vazifelerini hatırlatmaktadırlar. Ne büyük nimet ve ne büyük saadet. Memuriyetlerimizi ve mecburiyetlerimizi her dâim hatırlatan bu selâm adabına muhatap olabilmek; kendimizi bulmak, varoluşumuzun gayesine ermek yolunda ne büyük bir lütuf.
Asıl Hayat’a sıçrama tahtası olan ve vasıta olduğu gaye için kıymetlenen bu dünya hayatında selâm, ruhuna nüfuz edilmesi gereken her mesele gibi İBDA ile yerli yerine oturtulmuştur. Selâmete ermenin, kurtuluşa çıkmanın, felâh üzere olmanın (felâh; gizliliklerin açık edilmesi), fikir plânındaki remzi İBDA’dır… İBDA’nın misyonunu kavramak ile selâmın ruhuna nüfuz etmek bir ve aynı noktayı işaret eder.
Hepimizin bildiği gibi Allah’ın güzel isimlerinden biridir, Selâm. Allah’ın rahmetini isteyebileceğimiz 99 isminin arasındadır… Hatırlanacağı gibi, Kainatın Efendisi’nin kum üzerinde yanlarına çapraz hatlar çekerek çizdiği tek-bir doğru yol vardı. O yol Kurtuluş Yolu’nu gösteren tek yoldu ve bir tâneydi. Mutlak Varlık’a, Mutlak Bir’e tam sadakat, tam itaat ve tam bir iman şuuru ile  bağlanmak ve bu hâl üzere icraatlarda bulunmak gerekliliği, kurtuluş yolunun aslî muhatabına layık olabilmeyi sağlayacaktır.
“İBDA: Allah ve Resûlü davasında, DOĞRU YOL – KURTULUŞ YOLU’nun bir âlemi, remzi!..” 3

Selâm’ın aslî keyfiyeti İBDA Bünyesinde kendini göstermektedir. Topluluk Hakikatini de simgeleyen yönü ile selâm bir olmaya, birlik olmaya bir davettir. Selâm ile teslim olduğumuz kaynağı işaret ederken, aynı kaynağın bağlılarıyla ruh ve gönül birliğimizi de tezahür ettiriyoruz.
Selâm Size!

1- (N.F.K. RAPOR 10/13)
2- (S.M. Üç Işık )
3- (S.M. İbda Diyalektiği)

Zeliha Arslan
Kaynak:
ADIMLAR Dergisi, 1. Sayı, Shf: 24-25

30 Ekim 2014 Perşembe 17:56

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Kim, Kim"dir -Horuzun Öttüğü Vakit - (2.Bölüm)

Günümüz Müslümanlarının en büyük problemi Hz.Mehdi asm var mı yok mu düşüncesi. Kur'anı Kerimi aklı ile anladıktan sonra ''Peygamber''e de luzum bırakmayan bir topluluk için elbette ''Melhameler'' yani meydana gelen hadiselerin bir önemi yoktur.  Tıpkı ''Meteryalist'' kafadakilerin bunlar ''Metafizik'' saçmalıklar diyip kestirip atması gibi. Peygamber''e luzum ve ihtiyaç bırakmayan yani ''Peygamber''siz İSLAM, daha doğrusu ''Diyalogçu'' zihniyetindeki adamlara aradan ''Peygamber''i çıkardığında İSLAM'da kalmaz dediğinde ''aval, aval'' suratına bakar. Bir kişinin ''Müslüman'' olması ancak ve ancak ''Peygamber''e BİAD ile mümkündür. Kur'anı Kerimde ''Allah ve Resulüne'' itaat emri bunlara uğramamıştır. Peygamberi aradan çıkardığında ''ŞERİAT''e kalmaz. ŞERİAT Peygamber a...

GÜNDEM MAK-ARASI

KIY-AMET  / GÜL-MEZ Sayın Okuyucular Bugünlerde her ne yazsam gündem öyle bir hızla değişiyor ki ne diyeceğimi ne konuşacağımı şaşırıyorum. Sanki bütün dünya birleşmişte beni yalancı çıkarmak için uğraş veriyor. Tam bir -BAŞ-MAKALE yazıp ünlü olayım diyorum, bi bakıyorum bir anda gündem değişiyor. Benim dediklerim çöpe gidiyor tabi. Şimdi nerden çıktı şu Mescid-i Aksa ? Ne güzel konuşuyor yazıyor çiziyor size de bal gibi okutuyordum. Ben ne talihsiz adamım hiç mi hayatımda bir gün bile yüzüm Gül-meyecek ! Anam adımı Tayip Gülmez koymakla bana kötülüğün en büyüğünü etmiş mi oldu şimdi? Gerçi anamın ne suçu var  Dünyada  artık öyle şeyler oluyor ki, kim olursa olsun YALAN söyleyen herkesi hiç abartısız ANLINDAN mıhlıyor. Ve söylediklerini boşa çıkarıyor. Ne kadar PUTU dikilmiş heykel varsa bir bir yıkılacak bir zaman diliminin içine düştük sanki. Bende kalem sallayan halkın aklına üfleyen bir sanatkar olarak galiba böyle bir PUTSAL duruşun yı...

AYASOFYA

'Beytu'l-Makdis'in imarı Yesrib'in harabıdır. Yesrib'in harabı melhamenin (savaşın) çıkmasıdır. Melhame İstanbul'un fethidir, İstanbul'un fethi Deccal'in çıkmasıdır!' buyurdular. Sonra elini (Resulullah), konuşmakta olduğu kimsenin (yani Hz. Muaz'ın) dizine vurdular ve: 'Bu söylediğim kesinlikle hakikattir. Tıpkı senin burada oturman hak olduğu gibi.' buyurdular." Hz. Muaz burada kendisini kasdetmektedir. (Yani Aleyhissalâtu vesselâm'ın konuştuğu ve dizine elini vurduğu kimse Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh)'dir.)" [Ebu Davud, Melahim 3, (4294). Beytu'l-Makdis, Mescidu'l-Aksa denen Kudüs şehrindeki mukaddes mesciddir. Bugün orada "Süleyman Mabedi inşası için kazılar yapılıyor, Mescidin altı oyuluyor. Orada yaşanacak bir çökme veya bu kazı çalışmaları yeniden imar anlamına gelebilir. Kudüs'ün başkent ilan edilmesi bu işlemin hızlandırılması anlamına geliyor olabilir. Yesrib, Medine-i Münevv...