Ana içeriğe atla

SANCAK FİKİRLE YÜKSELİR

Fırtınasını hapsettiği fanustan taşıran denizin, sahil kenarlarının toprak zemininden, çakıl taşlı patikasına inerken , tepemde bir kaç asırlık kelleşmiş, yaşlanmış, ve dibi kireçlenmiş , pudralanmış ölü yüzünden farksız ağaçların uğultusunu da hapsettim, dökülmeye yüz tutmuş saçlarıma.

Bir bulantı gibi tiksinirken adımlarımda, suratıma üflenen sigara dumanından kaçar gibi kaçı veriyordum içimden, taa özümden …
Adımlarım mı yorulmuştu yoksa parmak uçlarım mı kaskatı kesilmişti bilemiyorum doğrusu. Bir bulantının eşiğinde kiremit damlı evlerin ardımda kalan gölgelerini de terk ederek, gerek sahillerde gerekse de dağ başlarında sisler içinde kalan yalınkat ormanlardan uzaklaşıyordum. Uzaklaşmak dedikse her şeyden ! Her şeyin örgüleştirdiği somut olan her şeyden , soyut olana ve soyut olanın da somutlaşma istidadını taşıdığı her şeyden uzaklaşıyordum.
Sıcak selamın buğusunda tüten sohbet demlerinin, bir kış sabahında izbe koridorlarından geçerek girdiğim okulun, resmi ve asık hatta yer yer ‘’La yus-el’’ tavrını takındığı suratına tükürürcesine bakışımla geçer, kaba etlerim acıyasıya oturur sırama , kabahatlerim saklanılasıya dek kavruk nesil kıldığımız avuç içlerimizi ve işaret parmaklarımızı heyecanla şaklatırdık ah ki gençtik...
Dumanlı dağları eskimiş otobüs koltuklarında otururken seyredip geçer gibi bir bir seyredip geçiyoruz işte kendi hayatımızın el yakan hatıralarından. Dünya bir yolculuk madem , tarla kenarlarında yaktığı çoban ateşinde ellerini ısıtan bir köylü gibi de ümitvar olabiliriz diye düşünürken gülüşlerim geliyor aklıma.

Gülüşlerim ; riyakar , iki yüzlü , adına ne dersen de. Oysa ne kadar çok isterdim aynalar çatlatan gülüşlerimin dosta eman olmasını. Hem sonra belki burnumda rayihası kalan çiçeğin kanat çırpışlarını duyardım belli başlı vakitlerde. Teras keyfini yaşadığım bir yaz akşamında da bir nefes daha dolduruverirdim aczini setrettiğim göğsüme. Busemiz konmasaydı gülümsemelerimize ne diye yaratılırdı ki dudaklarımız ?
Ey deli rüzgarların bağrında isyan ateşini körüklediği saçları alev denizinin can yakan ferahlığı , güldü mü bereket fışkıran ızdırabı dağların başında bulutları tutsak eden kavgam mor salkımlı sokaklarda yitirdim seni. Ellerinden tutuversem tekrar büyütebilir miyiz yeniden yorgun papatyaları ? Kökü sağlam nebatların en kesif bulutlara direndiği gibi direnip yakıcı azapların üzerimize boşalttığı pişmiş topraklardan yapılan taşlara.
Artık ne düşeriz ne düşsek de dizlerimiz kanar ! Bir kere bekaretini yitiren suların ortasına ateş düşmüş kan ilk hecesini şiirleştirmiştir! Ne göğüs kalır şimdi açılmadık ne bağır kalır fikrinde kurşunun da geçmediği. Fikirse fikir kavgaysa kavga ! Meydan okuyuşların ellerin semaya açılışı halinde tecelli ettiği fecr vakitleri bizimdir ! Ben ve kavgam… Ben ve ötesi… Ben ve O… Sırlanmış mühürlenmiş zarfların vicdan yakıcı acılarını tablolaştırıp asıyorum sözlerimle ışıksız kalan varlık aleminin tam tepesine aydınlatsın diye asrın buhranını. Tevhid bayrağı bir iki üç…
Yükselen ferman çınlıyor sefer hazırlığında ki hakikat erlerinin yüreklerinde. Maddeyi manaya hizmeti bir yalın kılıcın bir kaleme dönüşünü görmekte sloganların yerini söylemlere bırakmasının izdüşümünde maddeyi algılayış prensibimiz olan ‘’Maddenin manaya hizmeti’’nin de ötesine taşıyoruz tevhid bayrağını. Artık madde değil manada en üstün ‘’mana’’ya hizmet edecek ! Maharetli seziş ve telakki bağlamında kavramları yerine oturtup çağlar açıp çağlar kapatacak fikrin işaret fişeğini yakıyoruz.
İslam ihtilali tüm benliğiyle sarsıcı ve dengeleri değiştirici hüviyetiyle tüm kuvvetleri etkisiz/gafil bırakacak olan cihanşümul kuvvetiyle ; sanattan spora siyasetten ekonomiye hatta din sahasında bile İslam’a muhatap anlayış davası mucibince gelmektedir. Kaçış yok ! Tüm kuvvet ve kudretin sahibi yaratıcı Allah ismi celali ayan-ı beyan ortada iken kafir de olsa zalim de olsa münafık da olsa İslam’a ister tersinden ister düzünden ister dolaylı ister doğrudan hizmet edecek !

Özü bırakıp posa peşinde koşuşturan cahil/aciz sekülerizm batağına saplanan İslam aksiyonunu kurtaracak fetih nesli yetiştirmek davasını kuvveden fiile çıkarma , teoriyi pratiğe dökme vakti geldi ! Ebabillerin gelişi ebrehelerin yıkılışı hiç de uzak değil .
İdeali arama bahanesiyle yaratılan yan gelip yatma tavrının körükleyicisi değil olsak olsak katili oluruz. İdeal olanın göreceli ve özgü olduğuna atıfla diyebiliriz ki mutlaklık kesinlik/genel geçerlik ifade ettiğinden ve insan fıtratlarının/yapılarının/ruhlarının birbirinden apayrı olduğu göz önüne alınırsa genel geçer idealden bahsedilemeyeciğine göre ideali aramayı ‘kervan yolda düzülür’ prensibine devrediyoruz. Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya; Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..

Furkan Arın

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Kim, Kim"dir -Horuzun Öttüğü Vakit - (2.Bölüm)

Günümüz Müslümanlarının en büyük problemi Hz.Mehdi asm var mı yok mu düşüncesi. Kur'anı Kerimi aklı ile anladıktan sonra ''Peygamber''e de luzum bırakmayan bir topluluk için elbette ''Melhameler'' yani meydana gelen hadiselerin bir önemi yoktur.  Tıpkı ''Meteryalist'' kafadakilerin bunlar ''Metafizik'' saçmalıklar diyip kestirip atması gibi. Peygamber''e luzum ve ihtiyaç bırakmayan yani ''Peygamber''siz İSLAM, daha doğrusu ''Diyalogçu'' zihniyetindeki adamlara aradan ''Peygamber''i çıkardığında İSLAM'da kalmaz dediğinde ''aval, aval'' suratına bakar. Bir kişinin ''Müslüman'' olması ancak ve ancak ''Peygamber''e BİAD ile mümkündür. Kur'anı Kerimde ''Allah ve Resulüne'' itaat emri bunlara uğramamıştır. Peygamberi aradan çıkardığında ''ŞERİAT''e kalmaz. ŞERİAT Peygamber a...

GÜNDEM MAK-ARASI

KIY-AMET  / GÜL-MEZ Sayın Okuyucular Bugünlerde her ne yazsam gündem öyle bir hızla değişiyor ki ne diyeceğimi ne konuşacağımı şaşırıyorum. Sanki bütün dünya birleşmişte beni yalancı çıkarmak için uğraş veriyor. Tam bir -BAŞ-MAKALE yazıp ünlü olayım diyorum, bi bakıyorum bir anda gündem değişiyor. Benim dediklerim çöpe gidiyor tabi. Şimdi nerden çıktı şu Mescid-i Aksa ? Ne güzel konuşuyor yazıyor çiziyor size de bal gibi okutuyordum. Ben ne talihsiz adamım hiç mi hayatımda bir gün bile yüzüm Gül-meyecek ! Anam adımı Tayip Gülmez koymakla bana kötülüğün en büyüğünü etmiş mi oldu şimdi? Gerçi anamın ne suçu var  Dünyada  artık öyle şeyler oluyor ki, kim olursa olsun YALAN söyleyen herkesi hiç abartısız ANLINDAN mıhlıyor. Ve söylediklerini boşa çıkarıyor. Ne kadar PUTU dikilmiş heykel varsa bir bir yıkılacak bir zaman diliminin içine düştük sanki. Bende kalem sallayan halkın aklına üfleyen bir sanatkar olarak galiba böyle bir PUTSAL duruşun yı...

AYASOFYA

'Beytu'l-Makdis'in imarı Yesrib'in harabıdır. Yesrib'in harabı melhamenin (savaşın) çıkmasıdır. Melhame İstanbul'un fethidir, İstanbul'un fethi Deccal'in çıkmasıdır!' buyurdular. Sonra elini (Resulullah), konuşmakta olduğu kimsenin (yani Hz. Muaz'ın) dizine vurdular ve: 'Bu söylediğim kesinlikle hakikattir. Tıpkı senin burada oturman hak olduğu gibi.' buyurdular." Hz. Muaz burada kendisini kasdetmektedir. (Yani Aleyhissalâtu vesselâm'ın konuştuğu ve dizine elini vurduğu kimse Muaz İbnu Cebel (radıyallahu anh)'dir.)" [Ebu Davud, Melahim 3, (4294). Beytu'l-Makdis, Mescidu'l-Aksa denen Kudüs şehrindeki mukaddes mesciddir. Bugün orada "Süleyman Mabedi inşası için kazılar yapılıyor, Mescidin altı oyuluyor. Orada yaşanacak bir çökme veya bu kazı çalışmaları yeniden imar anlamına gelebilir. Kudüs'ün başkent ilan edilmesi bu işlemin hızlandırılması anlamına geliyor olabilir. Yesrib, Medine-i Münevv...